Bi`de Kısasını Deneyin

Söyleşi Röportajlar Bi`de Kısasını Deneyin

13. Uluslararası Kısa Film Festivali, 14 ülkenin kısa filmlerini Türk izleyici ile buluşturdu...

Paylaş:

Yorumlar:

istanbul.net.tr Ocak 15, 2014
Şimdiye kadar kaçınız kısasını denedi bilmiyorum, ama denemediyseniz çok şey kaçırdınız demektir. Geçen ay, 5-11 Nisan arasında İstanbul’da yüz küsur kısa film sessiz sedasız “kısacılar”la buluştu. Evet, 13. Uluslararası Kısa Film Festivali, 14 ülkenin katılımıyla Fransız Kültür ve İtalyan Kültür Merkezlerinde yapıldı. Festival kapsamında, itiraf ediyorum benim “hayalkırıklığına uğrayacağımı düşünerek gittiğim – zira bizim kısa filmler teknik anlamda biraz yetersiz kalıyor – sekiz filmle Ahmet Uluçay özel gösterimi yer aldı. Gösterimin sonunda, insan öyle bir utanıyor, bir taraftan da öyle mutlu oluyor ki… Utandım, çünkü elinde hiç bir olanak yokken tüm şartları zorlayarak, insanın isterse neler yapabileceğini, hem de gayet başarılı olabileceğini gördüm. Gösterim sonunda tüm salon Ahmet Uluçay’I ve arkadaşlarının başarısını ayakta alkışlarken, insan öyle mutlu oluyor ki… Oysa tek bir şey söyledi teşekkür etmek için sahneye çıktığında (yani benim aklımda kalan tek şey) : “Nazım Hikmet sevdiklerine, yüz yıl yaşa dermiş. Hepiniz yüz yıl yaşayın!” dedi.
Yüz yıl yaşa Ahmet Uluçay…

Ahmet Bey, öncelikle size çok sık sorulduğuna emin olduğum halde bir kez de ben sormak istiyorum: Nereden çıktı bu film sevdası?
Evet bu soru çok soruldu. Üstelik yanıtlamakta zorlandığım bir soru. Elimiz, ayağımız, burnumuz, gözümüz nasıl bizimle birlikte dünyaya geliyorsa, ben bunların yanına bir de sinemayı katmışım.Çocukluğumun geçtiği köyde, elektrik yoktu. Gaz lambaları vardı. (onların ışığı kusursuz gölgeler için en ideal ışıktır.) Yani, gün batıp da karanlık basınca bütün duvarları sinema perdesi olan bir köyde cinler ve perilerle nice geceler, filmler, öyküler yaşadım. Bir gün köy ilkokuluna elinde çantalarla bir seyyar sinemacı geldi. İlkokul 3’ü okuyordum. O gece büyülenmiş ve sinemacı olmaktan başka hiçbir işe yaramayacağımı anlamıştım. Sanki, sinema için gerekli olan ışıklar, gölgeler, renkler, öyküler (her şey) içimde hazırdı ve benim kulağıma yola devam etmemi sööylüyordu. Arkadaşım İsmail Mutlu ile tahtadan sinema göstericileri yaparak sinemaya başladım. Bir ara resim yaptım. Sonraları Dünya edebiyatını okudum. Sinema ile ilgili elime ne geçtiyse okudum. Fakat ilk filmimi çekmek için çok uzun yıllar beklemem gerekti. Kameram yoktu çünkü. İlk iki filmimi 1994 yılında çektim. Bu filmler bol bol ödüllendirilince, yenilerini yaptım.
Şimdiye kadar kaç film yaptınız. Biraz bu filmlerden bahseder misiniz?
Toplam onbir kısa filmim var. Bunların iki tanesi kurgulanmayı bekliyor. Diğerleri çeşitli festival ve televizyonlarda gösterildi. Ulusal, uluslararası yirmiye yakın ödül aldı. Hepsini kendi yaşamımdan; çocuklarımla, arkadaşlarımla, komşularımla çektim.
Sizce ülkemizde "kısa film" ne durumda?
Ülkemizde kısa film, birkaç kişinin kişisel gayretleriyle var olma çabasını sürdürüyor ya da var olabiliyor. Festivaller kısa filme sahip çıkmıyor ne yazık ki. Festivaller deyince hemen iki isim geliyor akla; İfsak ve Ankara Film Festivali. Antalya henüz aksayarak yoluna devam etmeye çalışıyor. Kültür Bakanlığı’nın ise, kısa filme ilişkin ciddi bir politikası yok. Hal böyle olunca, kısa film; aynen festivaller gibi üç beş kısa filmcinin kişisel çabalarıyla var olabiliyor ülkemizde. Okullu kısa filmcileri saymazsak, kim bu kısa filmciler? Çalışmalarını her zaman severek takip etmeye çalıştığım Nur Akalın, Hüseyin Karabey, pek sıcak bakamadığım “deneysel” tarzı inanılmaz güzel çalışmaları ile bana sevdiren Belmin Söylemez var. Yetkin görselliği ile aramızda olmaya devam edeceğine inandığım Ebru Yapıcı var. Galiba bir de ben varım. Yani üç beş kişiyiz. Unuttuklarım varsa lütfen beni bağışlasınlar. Ülkemizde kısa filmcinin ömrü, üç yıldır. Onlar gider, yirine yenileri gelir. Sayıları ise, hiçbir zaman iki elin parmakları kadar olmaz. Onların yanına öğrencilerin sınıf geçmek için yaptıkları kısa flmleri katın, işte ülkemizde kısa film.
Yüksek maliyetli bir iş yaptığınız. Ancak siz bu işten bir kazanç elde etmiyorsunuz. Bu maliyeti nasıl karşılıyorsunuz?
Benim filmlerimin maliyeti hiç de yüksek değil. Bilmiyorum, belki piyasa koşullarında böyle bir filmi yapmaya kalkarsak, yüksek rakamlar karşımıza çıkabilir. Bu işten birazcık, (ama birazcık) para bile kazanıyorum.
Çevrenizdeki kişilerin tepkileri nasıl?
Kısa filme yeni başladığım sıralarda kimse olumlu bakmıyordu. Hatta alay ediliyordum. Alay edenler şimdi ekibime katılmak istiyor, oyuncum olmak istiyor.
"Uzun Metraç" ne zaman geliyor. Böyle bir projeniz olduğunu biliyorum. Biraz bu projeden bahseder misiniz?
“Uzun Metraç” diye başlayan bu soruyu sevdim. “Uzun Metraç”, (her şey yolunda giderse) Temmuzda başlıyor. Şimdi hazırlanıyoruz. Öykü, çocukluğum. İki çocuk, köylerinde sinema gösterisi yapmaya çalışırlar. Kasabaya çıraklığa gider gelirler. Yazlık sinemanın çöpüğünden kırpıntı film toplarlar. Henüz 15 yaşındaki bu çocuklardan birisi, kasabalı güzel bir kıza aşık olur. Kıza ulaşmak için sinemacı olmak gerektiğine inanmıştır. Bütün gayretiyle sinemacı olmaya çalışır. Oysa kızın bundan haberi bile yoktur. Projenin adı, “Saniyede 24 Kare”, ya da “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak”. Bu filmi kısa film koşullarında, kısa film çeker gibi çekeceğim. Kısa filmdeki özgürlük en vazgeçemeyeceğim, en tadına doyulmaz şey…
Sizin de bir özel gösteriminizin yer aldığı İstanbul Kısa Film Günleri`ndeki diğer filmleri izleme şansınız oldu mu? Yabancı ülkeler, filmlerini yapmak için kolay olmasa da kaynak bulabildiklerinden, bu konuda bizden daha ileride gibiler. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Yabancı ülke filmlerinin bizden ileride oldukları kesin. Fakat, ileride olmaları kolay kaynak bulabilmelerinden değil. Asla değil. Bu bir yaratı meselesi. Söyleyecek sözünüzün, derdinizin olup olmaması meselesi. Diğer sanatlar gibi sinema da insanın beyninde ve yüreğindedir. Sinemayı beyninde ve yüreğinde bulamayan boşuna aramasın, dünyanın hiçbir yerinde bulamaz. Kaynak yokluğu, teknik olanaksızlık vs. yeteneksizliğimizi örtmeye çalıştığımız paravanlardır. Yaptığım her kısa filmle bu paravanları yıkmaya çalışltım. Adam olana film yapmak için bir kamera yeter. Ben böyle çok beğenilen, ödüllendirilen filmler yaptım. “Olanaklarım arttıkça, yapacaklarım azalıyor.” İran Sinemasının son yıllardaki inanılmaz başarısının nedenini minimal kalmak zorunda oluşuna bağlıyorum.

Röportaj: Elifcan Karacan

istanbul.net.tr

Kare Kod (QR) Uygulaması

Sitemizde yer alan Mekan sahipleri ,etkinlik düzenleyenler, Kare (QR) kodunuzu oluşturun, bilgilerinizi mobil kullanıcılarla kolayca paylaşın. Oluşturduğunuz kare (QR) kodu yazıcınızdan basarak hemen kullanabilirsiniz.

Herhangi bir yorum yapılmadı ilk yorumlayan siz olun...
Yorumlar yaparak sesini duyur..!

İlginizi Çekebilir

SAYFAYI PAYLAŞIN

Facebook Twitter İnstagram Pinterest Mesaj Email
KAPAT

HAKKIMIZDA

Hakkımızda iletisim Yasal Uyarı Reklam Android Apple
KAPAT