Derya Köroğlu ile Söyleştik -I

Söyleşi Röportajlar Derya Köroğlu ile Söyleştik -I

Müzisyen Derya Köroğlu, hiç bilmediğiniz yönlerini ve müzik yaşamını www.istanbul.net.tr ziyaretçileri ile paylaşıyor...

Paylaş:

Yorumlar:

istanbul.net.tr Ocak 15, 2014

Hiç kimsenin, yağmurun bile, böyle küçük elleri ve o yıllarda, kimsenin, onlar gibi geleceği gören gözleri yoktu. Üç kişi çıkmışlardı yola, bir takım değişimler, gelişimler ve yeni bir Yeni Türkü ile yola devam ediyorlar şimdi. Onlar geleneksel Türk enstrümanlarıyla batı enstrümanlarını başarıyla sentezleyen ve çok geniş kitlelere ulaşan ilk gruptular. “Peki şimdi neler oluyor?” diye soralım, konuyu biraz kazıp derinleştirelim dedik, altından altın madeni çıktı. Derya Köroğlu “Gelecek sene, Nisan ayında, büyük bir World Müzik Festivali Türkiye’ de yapılacak. Adı Strictly Mundial. Ben de danışmanlık yapıyorum” deyince anladık ki gözümüzü doğru yere çevirmişiz.

"Akdeniz Akdeniz"den "Yeni" albümüne kadar geçen süreçte Yeni Türkü’ nün grup olarak büyük bir kabuk değişimi yaşadığını görüyoruz. Bu değişim Yeni Türkü`nün müzikalitesini nasıl etkiledi? Neler getirdi, neler götürdü?
İlk kuruluşumuza bakarsak üç kişiyiz. Akdeniz Akdeniz`de altı kişiyiz. Bir sonraki albüm olan Günebakan`da başka bir altı kişi var. Arada da küçük değişimler oldu 90`lı yıllarda. Fakat en büyük değişim 97 yılında oldu. "Yeni Yeni Türkü" albümü diye de özellikle bu ismi verdik. Şimdi bu bir dinamizmi de tanımlamış oluyor. Mesela Cengiz Onural katıldı, klasik kemençe girdi, Murat Buket de uduyla katıldı aramıza. Hakikaten ufkumuz genişledi ve bir grup dinamiğini iyice yaşar olduk. Ama artık son dönemde emekli olma eğiliminden sonra grup iyice yenilendi. Ben ilk albümüm çıktığında üniversite öğrencisiydim gerçi ama, bizim başından beri özelliğimiz bir yandan çalışıp, bir yandan gündüz gece farklı iki insanı yaşayarak Yeni Türkü’ yü bugünlere getirdik. Bu 10-12 sene böyle devam etti. Bazı arkadaşlar hala çalışıyorlardı. Yeni Türkü Anadolu turnesi yapma şansına sahip değildi eskiden. Yurtdışına 15 günlüğüne falan gitmemiz mümkün değildi. Çünkü çalıştığı yerden izin almaları gerekiyordu arkadaşların. Biz dolayısıyla yalnızca hafta sonu konser verebilen bir ekiptik. Bu biraz hantal bir yapı tabi. Gönül ister ki herkes müzikten para kazansın ve bütün zamanını da müziğe versin. Bu hiçbir zaman gerçekleşmedi. Ama yeni ekibimizde artık böyleyiz. Herkes tam müzisyen, ben dahil. Hem gençleşti şimdi ekip. Bunun da avantajları var. Enstrümanlarına hakim genç ustalarımız var. Onlar da hep, ne yenilikler yapabiliriz diye geleceğe baktıkları için olumlu gelişmeler oldu.

Geleneksel Türk enstrümanları ile batı enstrümanlarını başarıyla sentezleyen ve çok geniş kitlelere ulaşan ilk grupsunuz. Bunun çıkış noktası ve hedefler neydi? O hedeflere ulaşabildiniz mi?
İşin doğrusu, ilk albümümüzü yaptığımızda Yeni Türkü’ nün hikayesinin ne kadar uzun olacağını hiç bilemiyorduk, hiç kestiremiyorduk. Ama müzik bizim hep içimizdeydi, hep yaşamımızdaydı zaten. Arkadaştık hepimiz, Selim Atakan benim Ankara Fen Lisesi’nden arkadaşım. Lisedeyken de müzik yapıyorduk. Bilim adamı olmak için girdik, müzik yaparak çıktık. Öyle hemen kurmadık Yeni Türkü’yü. Lisede müziğe başladıktan 10 yıl sonra kurduk. O geçen süre deneysel arayışlar süreciydi. Selim’in kendi çalışmaları vardı, benim daha değişik enstrümantal çalışmalarım vardı. Türkiye’de üniversite ortamından, gençlik kesiminin içinden çıkmış insanlar olarak, içimizde demek ki hep onun ağrısıyla, kalbimizde onun coşkusuyla hareket ettik ve gerçekten ticari bir hedefi de olmadan biz böyle bir şeyler yapıyoruz diye ortaya çıktık. Bir öncü olduk. Çünkü daha önce halk müziği üzerine çok çalışmalar vardı. Moğollar vardı mesela, Zülfü Livaneli vardı, ama onların hep halk müziği içerisinde kalan bir tavırları oldu. Barış Manço diyebiliriz belki. Biz ise, Türk Müziği’ nin makamsal yapısına eğildik ve Türk Sanat Müziği enstrümanlarını kullandık. Bir yandan da batı armonisi içerisinde düşünen insanlar olarak piyano, gitar kullandık. Bu gerçekleştirilmemiş bir şeydi. İşin içine sonradan Akdeniz vurgusu da girdi. Biz "İstanbul Müziği" demeyi tercih ettik yaptığımıza, karma kültürü dile getiren bir terim olduğu için. Evet Cumhuriyet ile Osmanlı’dan koptuk, ama geçmişimizden kopmak o kadar kolay değil. Belki kopmanın gereği de yok. Yani üzerine bastığımız toprağın kültüründen, güncel, aydınlık bir müzik çıkarmaya çalıştık işin doğrusu. Bence bunu da başardık. Başta belki anlaşılmadık, 5 albüm geçti, 10 yıl sonra insanlar, “Aa, bir Yeni Türkü varmış” dediler. 89’da falan biz birdenbire tanınır hale geldik. 79’ da çıktı ilk albümümüz. Bu anlamda öncüyüz gerçekten. Artık herkes kanun da kullanıyor, ud da kullanıyor. Ama bunu yapan ilk bizdik ve geleceği böyle görmemiz doğruymuş. Ama herkesin kullanış tarzı farklı. Yeni Türkü soundu yine de ayrı bir yerde duruyor. Bu da bizim için güzel bir şey tabi.

Günümüzde doğu ve batı enstrümanlarının sık sık bir arada kullanıldığını görüyoruz. Bu, müzikte yeni bir popülist akım mı? Bunun doğrusu yanlışı olur mu, bu tartışılabilir tabi ama, doğru kullanıldığını düşünüyor musunuz?
Sanattan konuşurken, genel doğrular şunlardır şeklinde konuşulmamalı bence. Ama Yeni Türkü için kendi doğrularımız var. Ondan yola çıkarak yanıtlayayım. Biz besteleri yaptığımızda, buna ne yakışır, yani biz bunu ne şekilde yapmalıyız ? diye düşünüyoruz. Hatta belki bir adım öncesi de, bu bir Yeni Türkü parçası olur mu? Böyle ciddi kıstaslarımız hep oldu. Bizde ud çalan var ud kullanalım, kanun var kanun kullanalım illa, diye düşünmüyoruz. Mesela Yağmurun Elleri’nde ne ud kullandık ne kemençe. Onun melodik yapısına, armonisine yakışmayacağını düşündük. Dolayısıyla her enstrümanı her yerde kullanmak doğru değil tabi, bizim açımızdan doğru değil. Bir önceki soruda da söyledim, ilk biz makamsal özellikleri olan Türk Sanat Müziği enstrümanlarını da kullandık ama, çok seçici bir şekilde kullanmaya çalıştık. Yakışmadığını düşündüğümüz şeyleri kullanmadık. Ama şimdilerde pop müzik deyince, birdenbire arabesk kemanları kullanılıyor bariz bir şekilde, giderek de artıyor. Bıkmadılar mı bu kemanlardan diye düşünüyorum doğrusu. Yanlış kullanım demeyeyim ama, amacın farklı olduğu hemen anlaşılıyor, popülerlik kaygılarından hepsi. Bu herkesi çeker diye düşündükleri için her yerde onu kullanıyorlar. Bu tamamen yanlış bence. Bu kendileri açısından da yanlış. Çok bıktırıcı ve özelliksiz buluyorum. 10 yıldır yapılanları ve herkesin yaptığını kendilerinin yapmasını da anlamsız buluyorum.
Röportajın devamı için tıklayın

istanbul.net.tr

Kare Kod (QR) Uygulaması

Sitemizde yer alan Mekan sahipleri ,etkinlik düzenleyenler, Kare (QR) kodunuzu oluşturun, bilgilerinizi mobil kullanıcılarla kolayca paylaşın. Oluşturduğunuz kare (QR) kodu yazıcınızdan basarak hemen kullanabilirsiniz.

Herhangi bir yorum yapılmadı ilk yorumlayan siz olun...
Yorumlar yaparak sesini duyur..!

İlginizi Çekebilir

SAYFAYI PAYLAŞIN

Facebook Twitter İnstagram Pinterest Mesaj Email
KAPAT

HAKKIMIZDA

Hakkımızda iletisim Yasal Uyarı Reklam Android Apple
KAPAT