Bildiğimiz bedenin sonu

Bildiğimiz bedenin sonu

Kritik Bildiğimiz bedenin sonu

Bildiğimiz bedenin sonunda olsak da Le Breton’un kitabında vurguladığı gibi “Ne mutlu ki dünyanın tadını kaybetmeyecek kadar etten ve kemikteniz hâlâ.”

Paylaş:

Yorumlar:

istanbul.net.tr Kasım 4, 2016

Bugün hoyratça kullanıp sergilediğimiz ve kurtulmak istediğimiz, üstüne işlediklerimizle sembolik anlamlar yüklediğimiz beden, yalnızca anatominin ve fizyolojinin inceleme alanı olmaktan çıktı. Felsefe ve psikoloji, gövdeyle ilgili fikir beyan ediyordu; yirminci yüzyılla birlikte antropoloji de buna dâhil oldu. Acı çeken, değiştirilen, siyasi ve sosyal dilde çeşitli anlamlar atfedilen beden, milenyumla beraber enikonu protezleştirilip yapaylaştırıldı ve performanslarla yok edilmenin eşiğine getirildi.

Antropolog ve sosyolog David Le Breton, bedenin dilini çözmeye uğraşan isimlerden. Uzmanı olduğu iki alanı en etkin şekilde kullanıp buradaki bilgisini konuşturarak insanın, bedeniyle kurduğu ilişkiyi, hatta ilişkisizliği inceleyen kitaplar kaleme almıştı.

“Her kesik bir anlam cerrahisidir”

Le Breton, bedenimize ve bedenimizle yaptığımız hemen her şey üstüne kafa yorarken Yürümeye Övgü’de karşılaştığımız bir güçlüğü aşmak için adımlara başvurduğumuzu belirtmişti. Yürümenin acele etmek değil, tam tersine hızlı akan hayata bir başkaldırı olduğunu savunan Le Breton, yaşamın zamanını bulmak istiyorsak yürümemiz gerektiğini söylemişti. Yürümenin, hayatımızdaki dönüm noktalarını belirleyen bir eylem olduğunu da belirten yazar, gövdenin insaniliğini keşfetmenin yürümeyle bağlantısına gönderme yapmıştı.

Le Breton’un çalışmaları, sessiz bedeni konuşturmaya yönelik. Ortaçağ’da aşağılanan ve örtülen insan gövdesi, Rönesans’la birlikte yeniden öne çıkarken Modernite’yle beraber sergilenmeye başladı. Yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren resmen kullanılan beden, tehlike ve risk anlarında bir gösterge gibi algılanıp en kuytu köşelerine kadar tartışılıp güncellendi.

Acı çeken veya çektiği acıya tanık olunan gövde, dünyayla ilişki kurma biçimi haline geldi. Le Breton, Acının Antropolojisi’nde bu konuya eğilirken acının, ortak benliğe karşılık gelen ender duygulardan olduğunu belirtmişti.

Acıyla bağlantılı olarak bedene bilinçli şekilde zarar vermenin; gövdede iz bırakmanın, çeşitli işaretlerle ruhunu beden üzerinden dışavurmanın tarihini ve kökenini araştıran Le Breton, kasıtlı biçimde bedeni yıpratmanın Batı’da şaşkınlıkla karşılandığını fark etti.

Gövdede yaratılan her hasar, Le Breton’a göre bireyin var oluşunu yansıtmasının yanında kendinden emin olma veya isyanı da simgeliyor. Yazar, Ten ve İz adlı kitabında bu durumu açıklıyordu: “Birey kendi bedeninde bir tahribat yaparken hayattaki başka bir varlığa çağrıda bulunur, kendinden kurtulmayı, başka biri olmayı ve kendisini daha kalıcı bir biçimde yeniden tanımlamayı umut eder.”

Le Breton, bedene atılan her çiziğin “ben”deki “öteki”yle bir savaş sanatına dönüştüğünü söylüyor. Böylece “ben”i aşmak isteyen birey, tüm hıncını bedene yöneltiyor. Hıncın altında, eskisinden kurtulup yeni bir gövdeye sahip olma dürtüsü yatıyor. Başka bir deyişle kişi, kendini kaostan sıyırma derdine düşüp benliğin sınırlarını temsil eden deriyi yontmaya koyuluyor.

Le Breton’a göre “her kesik bir anlam cerrahisidir.” Birey, çektiği acıyla dünyaya geçici olarak yerleşir. Beden maddeleşir, ona verilen her zarar isyan bayrağına dönüşür ve bu da “mikroptan arındırılmış bedene kafa tutma” olarak karşımıza çıkar.

Kişisel kimlik imalatı

Kartezyen felsefenin yarattığı ikilikten türetilen algıyla beden gizliden gizliye geri plana itilmişti. Bu, kadim inançlarla birleşince gövde, “kirli” ve “yarı ölü” diye nitelenmeye başladı. Gelişen bilim ve teknolojiyle bedenin git gide yapaylaştırılması bizi, Le Breton’un yeni kitabı Bedene Veda’da dile getirdiği bir soruya götürüyor: Bedenin deforme edilmesi veya bireyin ondan kurtulmak istemesi anlamlı bir gelişme midir, yoksa insanlıktan uzaklaşmamıza neden olan bir eylem midir?

Çok fazla dillendirmesek de bedenimizi, o eski inançların etkisiyle bir leke; ruhun, içine hapsolduğu madde gibi görüyoruz. Sadece görme biçimlerimiz ve araçlarımız değişti. Le Breton’a göre bu algı nedeniyle gövdeyle bir tür oynama refleksi geliştirdik: “Beden, artık tek eksiği, bilimin son dokunuşu olan nihai mükemmelliğe ermek için ona müsvedde muamelesi eden biyologların ve mühendislerin hâkimiyet belgesidir.”

“Güzellik abidesi” kadınların ve kas yığını “yakışıklı” erkeklerin ulaşmaya çalıştığı nokta, gövdeyi mükemmel bir makine haline getirmek. Böylece insan, ölümün yeri olan bedeni diri tutup var oluşuna yeni bir anlam katmayı hedefliyor. Açıkça söylemese de kişinin bilinçaltında yatan şey bu. Beri yandan beden markalama, estetik cerrahi ve cinsiyet değiştirme de gövde aracılığıyla yeni bir kimlik edinerek hayatta kalma ve var oluşu anlamlandırma çabasının bir aracı olarak karşımıza çıkıyor. Le Breton, bedenin, gerektiğinde yedek parçalarla değiştirilme ve modifikasyon seçeneği göz ardı edilmeksizin el altında tutulan bir alete dönüştürüldüğünü dillendiriyor: “İnsan, yaşam koşullarını değiştiremese de en azından bedenini çeşitli şekillerde değiştirebilir.” Yani bedeni yoğurma, bir çeşit özgürlük temsiline dönüşür. Bu, ister estetik cerrahi veya vücut geliştirme yöntemleriyle ister dövme ve piercinglerle olsun, beden üzerinde hâkimiyet kurma dürtüsünün bir sonucu. Gövdenin, birey için taşınabilir bir dünya olduğu görüşünü hatırlatan Le Breton, kişinin bedenini dert edindiğini ve bunun da dünyanın teninin kaybedilmesinden kaynaklandığını söyler.

Yazar, bedeni iyileştirip mükemmelleştirme çabasının, bireyi güvensizliğe itmesinden ve böylece çeşitli farmakolojik ürünler kullanmaya yönelmesinden bahsediyor. Sistemin talep ettiği ölçüler ve şekiller, kişi üzerinde baskı kurarken gövdesini yetersiz gören insan, ilaçlar ve kimyasal protezler aramaya girişiyor. Bunun yan anlamlarından biri, dünya üzerindeki gücünü arttırmak; uyanık, diri ve asla yorulmayan gövde yaratarak “hayat maratonu”nda zafer kazanmak. Kişisel kimliğin imalatı da bu şekilde hızlanıyor.

Anne bedeninin “kirletmeyen” çocuk üretimi

Kimlik üretiminin yanı sıra Le Breton, o kimliği taşıyacak bir beden imalatından da söz ediyor. Bunun karşılığı, laboratuarda genetik kalitesi tartışmasız bedenler yaratılması. Tıbbi yardımla üreme, birden fazla anne ve babanın katkısıyla çocuk üretilmesini sağlayabilir: “Tıbbi yardımla üreme, ebeveynliğin simgesel boyutunu hiç hesaba katmaz. Bilinçaltında köklenmiş bir arzudan çok daha farklı olan irade beyanı çoğu zaman yeterli görülür (…) ‘Arzu’ tıbbı, kadının ikircikliğini, eşin ikircikliğini, duygusal dinamiği içinde çiftin ikircikliğini göz ardı eder, insan doğurganlığının altında yatan bilinçdışı arzunun temellerinden bihaberdir. İnsan doğurganlığı, onun için gametlerin birleşmesinden ibarettir ve yalnızca teknik bir çözüm üretilebilir.”

Anne bedenini “kirletmeyen” böyle bir üretimde, çocuğun gelişiminin her aşamasına müdahale edilir. Bu “teknik” mesele, Le Breton tarafından bedenden uzaklaşmanın bir başka göstergesi olarak yorumlanır.

Kiralık rahimde ve laboratuar ortamında üretilen bedenler, “her türlü rastlantıdan korunma kaygısından kaynaklanıyor.” Doğum günü, hatta cinsiyeti bile büyük oranda belirlenen “çocuk”, sağlıklı ve sistemin istediği gibi bir birey olarak(!) hayat sınavına giriyor. Bu, bir noktada faydacı sipariş nesnesi üretmek de demek. Yazarın ortaya koyduklarına bakılırsa mevcut durum sosyolojik, antropolojik, psikolojik ve ontolojik bir çerçevede değerlendirilmeye muhtaç.

Tıbbın bedene bu denli müdahale etme olanağına ulaşması ve insanların da bunu onaylaması, biyo-iktidar kavramını gündeme getiriyor. İleriye yönelik bir bakış, kişinin “kaderini” çizip yıldız haritasını çıkararak muhtemel acı ve hastalıklarının dökümünü yapma imkânı da veriyor. Beden oluşturulurken yapılan “sihirli dokunuşlarla” kişinin gelecekte yüzleşebileceği olumsuzluklar, bilimsel yöntemlerle ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Le Breton, bu girişimlerin “yaşanmaya değer bir hayat”ın yol haritasını oluşturma gibi bir amaca hizmet ettiği görüşünde. Fakat bu durumda baştaki soru yine tınlıyor: Bu müdahaleler, çabalar ve bilimsel çalışmalar bizi ne kadar insan kılar? Eldeki soru kenarda bekleyedursun, yazar bir yorumla araya giriyor: “Tıp öngörü niteliği kazandıkça sanallık çağına giriyor, henüz var olmayan çocuğun kaderini belirliyor, yaşamasına değer olan ya da olmayan çocukları, daha yumurtadayken seçip ayıklıyor.”

Genetiğin mükemmelliği ideali de bir tür ikonlaştırmaya dönüşmüş durumda. Hemen her şeyin geninden bahsedilirken olumlu özelliklerin genini üretmek, çoğaltmak ve hatta aşılamak için kollar sıvandı. Genin içinin görülmesi, öznenin içinin görülmesiyle eşdeğer hale geldi. Politikanın, “uygulamalı genetik” diye nitelendiği ortamda genin, sıradan sohbetlerin anahtar sözcüklerinden biri haline gelmesi kimseyi şaşırtmıyor. Bedenin veya parçalarının patentlenmesinin önünü açan genom projeleri, konuyu ticari boyuta taşıdı. Le Breton’a göre bu, insan bedenini araştırmacılar için keşfe açıp sömürülecek kârlı bir kıtaya dönüştürdü. Genetik kontrol ve genetik mimari çalışmalarının hızla serpilmesinin, hatta popülerleşmesinin bir sebebi de bu zaten.

Ontolojik kopuş

Le Breton, dümeni, gerçeklik-beden ilişkisinden sanal gerçeklik-beden ilişkisizliğine kırdığında, gövdeyi fazlalık sayanlarla karşılaşır. Siber-kültürün temsilcileri, internet gezginliğini ve sanal gerçekliği sekteye uğratan; beslenmek ve bakılmak zorunda olan bedenden kurtulmaya çabalar. Yazar, yüzsüz ve gövdesiz iletişimin çoklu kimliklere izin verdiğini, böylece kendisinden başka biri olabilen ve bedeninden farklı bedenlere girip çıkabilen kişiler türediğini anımsatır. Yeni evrenin kurucuları olan bu insanlar, âdeta mutantlaşırken başka bir cennet tasavvuruna gönderme yapar. Sanal tanrılar, sanal insanlar ve sanal gövdeler bu âlemde gezinir durur, üstelik herhangi bir şeye ihtiyaç duymaz. Oradaki cinsellik, herhangi bir kaygı doğurmayacak, bir hastalık kapılmayacak şekilde sayılar, grafikler, eğriler ve sembollerle yürür. Fizikî taciz tehlikesi ortadan kalkar ve metin yardımıyla ilişkiye girilir. Gerçek kimliğin önüne çekilen perde sayesinde, isim ve gövde gizlenir, ikisi de baştan yaratılır. Le Breton’un “beden-dışı erotizm” ve “android aşkı” nitelemeleri de buradan doğar. “Gündelik hayatın akışından ontolojik kopuş”a gönderme yapan bu nitelemeler, gövdeye duyulan nefretle başka ve sanal bir beden yaratılmasına öncülük eder.

“Yapay zekâ bedenin fiziğine toslar”

Siber-uzay meselesinin bedene yansıması, zihnin yerleştirileceği disketin gövdeye monte edilmesiyle ilgili. Le Breton, konunun yalnızca siber-kültürün ya da iletişimin gereğini yerine getirmek değil, “aynı zamanda hastalığı, ölümü ve beden denilen yükten kaynaklanan ayak bağlarını da ortadan kaldırmak” olduğunu söylüyor. Yapay Zekâ kuramcılarının “düşünen makine” dediği şeyin performansı iyidir ama bedensizlik nedeniyle insanla kesin olarak birleşemez.

Le Breton, bedenin kimlik sınırı olmadığını, şekillendirmeyle mekânda bırakılan ize dönüştüğünü söylüyor. Böylece hayatın makineyle ontolojik karşıtlığı son bulur. Yaşam da ten denen paçavradan tamamen kurtulmuş bir zihne uygun hale gelir. Ancak yazarın işaret ettiği bir sorun var: “Yapay Zekâ metafiziği, bedenin fiziğine umutsuzca toslar. Bazılarıysa ‘mükemmel çocuğu’ genetik tadilatla ya da tıbben imal etmeyi düşler ama ne kazaları, ne hastalığı, ne ölümü, ne de yaşama acısını önleyebilir. Üstelik biyo-iktidarı da önemli ölçüde arttırırlar. Mükemmellik, amacın gerçekleştirilmesine değil –bu daha büyük bir umutsuzluk olurdu- yalnızca mutsuzluğun tesellisine yarıyor.”

Eskiden öznenin kalesi olan beden, özneyi parçalayan analitik akla maruz kalınca Le Breton’un deyişiyle ekleme ve çıkarmalarla, modifikasyonlarla “hayalete” dönüşür. Beden, insanın kendisine en yakın başkası haline gelir. Bildiğimiz bedenin sonunda olsak da yazarın kitabında vurguladığı gibi “Ne mutlu ki dünyanın tadını kaybetmeyecek kadar etten ve kemikteniz hâlâ.”

kaynak: http://t24.com.tr/k24/yazi/bildigimiz-bedenin-sonu,913

istanbul.net.tr

Kare Kod (QR) Uygulaması

Sitemizde yer alan Mekan sahipleri ,etkinlik düzenleyenler, Kare (QR) kodunuzu oluşturun, bilgilerinizi mobil kullanıcılarla kolayca paylaşın. Oluşturduğunuz kare (QR) kodu yazıcınızdan basarak hemen kullanabilirsiniz.

Resime sağ tıklayıp jpg formatında farklı kaydedebilirsiniz.

Herhangi bir yorum yapılmadı ilk yorumlayan siz olun...
Yorumlar yaparak sesini duyur..!
Kültür Etkinlik Sinema Kitap Yeme İçme Alışveriş Ulaşım Daha Fazlasını Göster

SAYFAYI PAYLAŞIN

Facebook Twitter İnstagram Pinterest Mesaj Email
KAPAT

HAKKIMIZDA

Hakkımızda iletisim Yasal Uyarı Reklam Android Apple
KAPAT