Yönetmen: Tunç Okan
Senarist: Tunç Okan
Görüntü Yönetmeni: Güneş Karabuda
Özgün Müzik: Zülfü Livaneli, Leon Francoli, Pierre Favre
Oyuncular: Tuncel Kurtiz, Tunç Okan, Aras Ören, Hasan Gül
Yapımcı: Tunç Okan, Cengiz Ergun
Yapım Şirketi: Pan Film
Dünya Hakları: Odak Film
Türkiye, 1976, HDD, Renkli
91, Türkçe; İngilizce altyazılı
Gür bıyıkları, üstlerinde tek ceketleri, ayakkabıları, ceplerindeki son kuruşlar ve nice umutlarla yola çıkan bir otobüs dolusu adam, mola yerinde otobüsün önünde fotoğraf makinesine poz verir. Biçare garibanları parasız ve pasaportsuz Stockholm'ün göbeğinde bırakacak olan dolandırıcı şoför, fotoğraf çekilene kadar makinesini anlatmaya doyamaz: "Makineye bak be! Son Amerikan icadı. Bas düğmeye, al resmi. Hey gözünü sevdiğimin medeniyeti..."
Otobüs'teki Batı teknolojisi övgüsünün pek benzerinin Fotoğraf'ta da olması dikkat çekicidir. Farklı yolların hikâyeleridir anlattıkları oysa. Ve ilk bakışta göründüğünden çok daha fazla ortak noktaları vardır. Otobüsler erkek mekânlarıdır, yolculuk erkek yolculuğudur; kâh merakla erotik filmlere bakılır, kâh kadınlara yüz vermemenin öneminden konuşulur. Üniformalılar durdurur, kâğıtlar sorar, nereye gidip nerede duracaklarına karışır. Ait olmadıkları bir yerde midirler? Nereye aittirler?
Otobüs'te yolculuk Batı'ya, Avrupa'ya doğrudur. Fotoğraf'taki otobüs ise Doğu'ya, Kürdistan'a gider. Belirsizlikler, beklentiler, umutlar, hayaller, korkular apayrı ama bir o kadar da aynıdır. Otobüs'ün yoksulları, belki köylerinden ilk kez çıkarak soluğu Avrupa'da aldıklarında kurtulacaklarını umarken mutlaka endişeleri vardır ama korktuklarından daha da beteri gelir başlarına.
Fotoğraf'ın otobüsünde yan yana düşen genç adamların biri askere, biri gerillaya katılmaya gittiğini diğerine söylemez bile. Kendilerini bekleyenin ne olduğunu bilmeseler de hiç değilse gittikleri yola inanırlar. Bilmezken de bir şeyler bilir insan ve yol, bir duygudaşlık yaratır. İki yalın ve bir o kadar etkili yolculuk anlatır filmler. Ne birbirine kurşun sıkan gençlerin aynı yolun yolcusu olduklarını fark ettiği andaki bakışları unutulur, ne geniş meydanları ve sarışın insanları olan yabancı bir kentte polisten kaçıp kaybolmuş yüzlerin ifadesi akıllardan çıkar.
Cumhuriyet denen "otobüs"ün bir türlü giderilemeyen başlıca iki arızası hiç de başka yönleri işaret etmez belki de; ekmek kavgası ile kimlik davası. Otobüs ile Fotoğraf'ı birlikte düşünmek böyle vaatkâr bir yolculuk olabilir. – Çağdaş Günerbüyük