İstanbul`un dününden bugününe uzanan bir yolculuk bizimkisi.

Birinci perdede Osmanlı`dayız. Viyana kapılarına dayanan koca imparatorluğun kuşatması çözülünce, kendisi de çözülür. Reformlarını tamamlamış, birleşik ve zinde Avrupa yükselişte, Osmanlı çöküştedir. Padişahın köpekçibaşısı Hayret Ağa sadrazamlığa getirilmiştir. Devlet adamlığından bihaber Hayret Ağa`nın icraatlarını izleriz.

Ne ilginçtir ki o zamanda da; Güneydoğu illerinde kargaşa, yokluk, yoksulluk ve açlık hüküm sürmektedir. Şeyhülislamın rica ve fetvaları önceliklidir. Şeyhülislam kadınların çarşıya, pazara çıkmasını yasaklar.

Silahtar ağanın eşi dostu imtiyazlıdır. Dara düşen esnaf kovulur, aşağılanır. Dış politikada Fransızlara ayrıcalıklar (Kapitülasyon) tanınır.

Sonunda yeniçerilerin kazan kaldırması ve sadrazamın devrilmesiyle sonlanan bir kesitini görürüz Osmanlı`nın. Ve o günlerle günümüz arasındaki paralelliği acı acı gülerek fark ederiz.

Derken ikinci perdede cumhuriyet Türkiye`sinde cumhurun arasında dolaşırız. Değişik insan manzaraları sahne alır.

Kredi kartı batağındaki Salim`den, kadri bilinmeyen Kadriye`ye, evlenmek için hesaplarını bir türlü tutturamayıp hayallerle yaşamaya razı olan Oktay ve Aysel`in hikayesine. Beyoğlu`nda gezeriz, başımıza gelmeyen kalmadan...Aşklar, aşıklar görürüz her yaş ve her sınıftan.

Anlarız elde kalan yozlaşmayla, aşklar satılır olmuştur afişlerde. Alkolü bol gecelerden uyanılır pişmanlığa. Ve gecekondulardan geçip, Tekel işçilerinin grevinde bitiririz oyunu.

Tiyatro Martı sizleri bu politik güldürüyle, olup biteni birlikte kavramaya ve tavır almaya çağırmakta.