Nesrin Kazankaya’nın yazıp yönettiği “Şerefe Hatıralar (İstanbul 1955)” adlı oyun, 24 Kasım 2006’da prömiyer yaptı. Dramaturgisini Şafak Eruyar’ın; yönetmen yardımcılığını Zeynep Özden’in; dekor ve kostüm tasarımını A.Şirin Dağtekin’in; ışık tasarımını Yüksel Aymaz’ın yaptığı oyunda görev alan oyuncular: Mehmet Aslan, Nesrin Kazankaya, Muhammet Uzuner, Başak Meşe, Aytunç Şabanlı.
Oyun, 1955-56 yılları arasında İstanbul’da Nişantaşlı soylu ve zengin bir ailenin yaşamı ekseninde gelişir. Yeni kurulan çok partili demokratik rejimle, liberal ekonomik atılımlar yapan Türkiye’deki siyasal süreç, ailenin varoluşunu da etkiler. Aileyle bağlantılı ikinci kuşak figürlerin, toplumsal ve siyasal çalkantılar doğrultusunda yaşadıkları 70’li yıllar ise, oyunun ikinci öyküsünü oluşturur.
Oyun, iç içe geçen iki öyküyle, aile bireylerinin farklı dönemlerde, siyasal sistemin yol açtığı sorunlarla yaşadıkları parçalanmaların, yitirilen yaşamların paralelliğini sergiler.
Nişantaşlı, soylu ve köklü Celiloğulları ailesinin son iki temsilcisi Suat ve Sanay, birbirlerine olağanüstü bir sevgiyle bağlı iki kardeştir. Yükselen liberal kapitalist değerlerle atılım yapmakta olan yeni Türkiye’nin inançlı temsilcisi, Sanay’ın kocası Celâl’le oluşan aile, geçiş dönemi Türkiye’si aydınlarının bir bileşkesidir. Sanay ve Celâl’in kızı Berin ile ailenin yanında çalışan ve bir meyhane işleten Recep Usta’nın oğlu Kemâl, ikinci öykünün figürleridir. 70’ li yılların siyasal çalkantıları sonucu Kemâl hapis yatarken; Berin babasının ilişkileri sayesinde Fransa’ya gönderilmiştir. Yıllar sonra Berin’in Fransa’dan döndüğü gün uğradığı meyhanede Kemâl ile karşılaşmasıyla başlayan oyun, çağrışımlar yoluyla 50’ li yıllara dönüp, asal öyküyü başlatacaktır. 1955-56 arasında geçen oyunda, yön değiştirmekte olan Türkiye demokrasi anlayışını büyük gerilimlere taşıyan 6-7 Eylül gibi toplumsal hezeyanlara yol açmış düzmece olaylar, ailenin geleceği için de trajik dönüm noktalarını oluşturacaktır.
“Şerefe Hatıralar”, çok partili rejimin başladığı1950’lerden, 70’li yılların siyasi gerginlik ve kutuplu çatışmalar dönemine uzanarak, demokrasinin siyasallaşma sürecine tanıklık eder. Türkiye Cumhuriyeti yakın tarihinin sosyo-politik ortamını, demokratikleşme sancılarını irdeleyen oyunda, aydın ve birey olmanın varoluş sorun ve sorumlulukları sorgulanır.
Şiirin, aşkın hüzünle; edebiyatın müzik ve dansla, hatıralar ve geçmişle buluştuğu oyun, dramatik akışın çağrışımlarla zıplayan kırılmalar içinde sergilendiği bir üslupla sahnelenmiştir.