Geç Osmanlı İstanbul`u-1

Afife Batur

İstanbul Rehberi İstanbul Yazıları Geç Osmanlı İstanbul`u-1

Geç Osmanlı dönemi, içeriği üzerinde düşünce birliği sağlanmamış olsa da "Batılılaşma" kavramı ile özdeşleşmiştir. 18. yüzyılın ilk çeyreğinde başlayan bir değişim sürecinin bağlandığı "Batılılaşma" kavramı, Türkiye tarihçiliğinde Geç Osmanlı dönemini kavramada ve anlamlandırmada vazgeçilmez bir referans çerçevesi olmuştur.

Batılılaşma / Değişim ve Yenileşme

Batılılaşma, genel olarak Avrupa modeline dönük bir değişim sürecini adlandırmakta kullanılan bir kavram, bir ideoloji ve sanayileşmemiş ülkelerin ve toplumların pek çoğunun yaşadığı tipik bir olgudur. Bu sıradanlıkta ele alındığında Batılılaşma terimi, ayrıntıları pek gözetmeyen fazlaca genel geçer bir kavramı işaret etmektedir. Ve genelleştirici her yargı gibi de gerçeğin bir yüzünü anlatan, ayrımları gözardı eden, birörnekleştirici, dolayısıyla da zaman ve mekan boyutunu vermeyen bir terimdir. Oysa değişim programı ister istemez belli bir yere ve belli bir tarihe bağlanmamış genel bir kavram olarak ele alındığında Batılılaşma, bütün Çinliler`i birbirine benzeten sömürgeci yaklaşıma yakın olur.
(Resim1: İlk Barok çeşme tasarımı: Bab-ı Hümayun ya da III. Ahmed Çeşmesi -1728-1729-, Sultanahmet)

Batılılaşma ile kavram ikizi olan Batılılaştırma`nın (Avrupa dışı toplumların uygarlaştırılması) ilişkisi, tarihi süreci belirlemede yaşamsal önemde bir role sahiptir. Bu nedenle Osmanlı Batılılaşma`sının, bir sömürgenin uygarlaştırılmasından veya işgal edilen bir ülkenin Batı`ya açılmasından farklı olduğunu daha en başta altını çizerek belirtmek gerekiyor. Bir başka deyişle, Osmanlı Batılılaşma`sına ve İstanbul`un Batı`ya açılan bir kent olarak çizdiği modele, sömürgeci söyleme bağlanmadan, tersine bu söylemi sorgulayarak bakmak gerekiyor.

Bir coğrafya terimine bağlı olarak ve kültürel coğrafyaya atıfla ifade edilen Batılılaşma kavramı, tıpkı Orientalisme (Oryantalizm) gibi, söz konusu coğrafyanın açıkça dışında kalanla içindeki arasında radikal bir farklılığı ima etmekte veya varsaymaktadır. Kültürler arasındaki doğal farklılığn ve rutin ilişkinin ötesini işaret eden bu yaklaşımın bir yandan Avrupa`da Tarihselcilik`in (Historisizm) ve Oryantalist ilginin yükselişi, diğer yandan da yayılmacı siyasetlerle eşzamanlı oluşu rastlantı olmamalıdır.

Kendisiyle aynı tarihi sürece tabi olmayan "öteki" için duyulan merak ve ilginin Oryantalist bir söyleme dönüştüğü tarih evresinde Batılılaşma Osmanlılar için vice e versa bir ilgi olarak başladı, bir modernizasyon programına dönüştü, ama giderek Batlılaştırma`nın sömürgeci baskısıyla zorlandı.

Topraklarının önemli bir bölümü Avrupa anakarasında bulunan Osmanlı İmparatorluğu, Rönesans`la başlayan gelişmelerden, bilimsel ve teknolojik atılımlardan ve Sanayi Devrimi`nin sonuçlarından en erken ve en çok etkilenen ülkelerden biriydi. Osmanlı İmparatorluğu`nun zengin hamadde kaynakları, geniş pazar olanakları, ilginç coğrafi konumu ve etnik bileşimi, kendi üstünlükleri için mücadele eden sanayileşmiş ülkelerin ilgisini çeken bir alandı. Bu açıdan bakıldığında bu alanı "Batı`ya açma", imparatorluğun bağımlılığı ve denetimi için hesaplı bri politikanın , "doğu politikası"nın aracı olarak görüldü. 
(Resim2: 18. yüzyıl başı ilk kentsel düzenlemeler Kağıthane)

Böylece içerden ve dışardan farklı objektiflerle görülen Batıllılaşma / Batılılaştırma, tipik bir 19. yüzyıl siyasi programıydı. Osmanlı İmparatorluğu gibi büyük bir politik güç ve heterogen yapılı bir imparatorluk söz konusu olunca, bu olgunun boyutları da büyük olmuş, yaşanması ve kavramlaştırılması iyice karmaşık biçimlere bürünmüştür. 

Büyüklüğüne ve nihai sınırlarına 16. yüzyıl sonlarında ulaşmış olan Osmanlı Devleti`nin 18. yüzyıla doğru askeri gücünün tökezlemesi ve ardarda gelen yenilgi ve toprak kayıplarıyla siyasi etkisinin azalması üzerine yönetici kadroda Avrupa`daki gelişmlere karşı ilgi uyandı. Batı`nın anlaşılamayan ilerlemesinin sonuçları ve görüntüleri karşısında uyanan bu gecikmiş ilginin ve ardından gelen değişim programlarının, büyük ölçüde Sultan`ın ve yöneticilerin istek ve iradesiyle başlatılması ve iç dinamiğin belirleyici rolü, Osmanlı Batlılaşma`sının en önemli farkıdır. İstanbul`daki değişim süreci, gerek amaçları bakımından İngiltere ya da Portekiz`in , Asya ya da Afrika`nın, kimi ülkelerinin başkentlerinde ya da liman kentlerinde kendi gereksinimleri yönünde gerçekleştirdikleri değişikliklerden çok farklıdır.

Özetle tanımlamak gerekirse belirleyici bir terim olarak alınan "Batılılaşma", Osmanlı devleti özelinde ve 1700`lerde başlayan ve birçok kesintiye karşın iki yüzyıldır süren bir Çağdaşlaşma (Modernization) sürecini ifade etmektedir. Ve hatalara ve tartışılabilir sonuçlarına karşın, global düzeyde yepyeni dengelerin kurulduğu bir dönemde Osmanlı`ların kendilerini bu dengelere uyarlama çabası olarak değerlendirilmektedir. Bu bağlamda, söz konusu süreç için alışkanlıklara uysa ve anlatım kolaylığı sağlasa da "Batılaşma" yerine, "değişim" ve yenileşme" terimlerini kullanmak daha anlamlı olmalıdır.

Değişim gereksinimi, aslında tarihi olarak Osmanlı islahat geleneğinden kopuk değildir. Ayrıca Osmanlılar`ın eskiden beri, özellikle teknoloji alanında Batı ile ilişkileri olduğu bilinmektedir. Örneğin kartografi ve denizcilik teknolojisinde Avrupa`dan transfer ediliyor veya Saray`da "taife-i efrenciyan"
Resim3: İstanbul Boğazı-1870)

yabancı eksperler bulunduruluyordu. Bu bağlamda, 18. yüzyıla gelene kadar kendi gücüne ve üstünlüğüne inanan Osmanlılar`ın Avrupa`daki teknolojik gelişmeye kapalı olup olmadığı, ancak gereksinimleri doğrultusunda seçici nitelikte bir ilgi gösterdiği ve teknoloji transfer ettiği söylenebilir.

Kaynak: Dünya Kenti İstanbul, Tarih Vakfı Yayınları, Afife Batur, sayfa 169 – 174

Paylaş:

İstanbul Fotoğrafları İstanbul Tarihi İstanbul Müzeleri Dini Mekanlar Tarihi Eserler İstanbul İlçeleri Daha Fazlasını Göster

SAYFAYI PAYLAŞIN

Facebook Twitter İnstagram Pinterest Mesaj Email
KAPAT

HAKKIMIZDA

Hakkımızda iletisim Yasal Uyarı Reklam Android Apple
KAPAT