Şirket-i Hayriye`nin İlk Vapurları

Eser Tutel

İstanbul Rehberi İstanbul Yazıları Şirket-i Hayriye`nin İlk Vapurları

Resmen kurulan ve sermayesini de toparlamış bulunan Şirket-i Hayriye`nin işi, artık çalıştıracağı vapurları ısmarlamaya kalıyordu. O günlerin tanınmış Galata bankerlerinden Rum asıllı olup İngiliz uyruğunda bulunan Manolaki Baltacıoğlu`nun (Baltazzi) aracılığıyla, İngiltere`de, John Robert White adlı işadamının sahibi bulunduğu Maudslay fabrikasına altı vapur birden ısmarlandı. Tersane, İngiltere`nin güneyinde, Manş Denizi kıyısında Wight adasındaydı. Bu firma, daha sonraları, Sultan Abdülaziz döneminde de buharla çalışan ilk harp gemilerimizi inşa edecektir.

İngiltere`deki şirket, sipariş edilen vapur sayısının fazlalığını göz önüne alarak fiyatlarda indirim yaptı. Şöyle ki, her bir beygir gücü hesabını 44 liradan 40 liraya, hatta belki de bir lira daha eksiğine; teknelerin de beher tonalitosunu 17,5 lira yerine 15 liradan yapacağını bildirdi.

Baltacıoğlu, kendi komisyonu olan 5 bin liradan fazla parayı almadı. Şirket-i Hayriye`ye bırakmak jestinde bulundu. Şirket de durumu Sultan Abdülmecid`e arzetti. Padişah, bu hizmetinin ve bağlılığının karşılığı olarak Baltacıoğlu`na 10 hisse verilmesi irade buyurdu.
İnşasına başlanan vapurlardan 1 numaralı olanına Rumeli, 2 numaralı olanına Tarabya, 3 numaraları olanına Göksu, 4 numaralı olanına Beylerbeyi, 5 numaralı olanına Tophane ve 6 numaralı olanına da Beşiktaş adları verildi. Bunların ilk üçüne 7 biner, öteki üçüne de 7 bin 500`er altın lira ödenmişti.

Bu vapurların tekneleri ahşap olup makineleri 60 beygir gücündeydi. Tek silindirin sağladığı güçle iki yanındaki çarkları döndürecek saatte ancak 5-6 mil hızla yol alıyorlardı. Ana güvertenin altında, biri önde, öteki arkada iki kapalı salonu, personel odaları, kadınlar için özel birkaç yan kamarası ve de helaları vardı. Orta bölümün üstünde, kaptana çıkan merdivenler yer alıyordu.

Yaz aylarında, açık güvertedeki sıra ve sandalyelerde oturuluyordu. Rüzgarla birlikte çırpınan kalın tentedeki kurumların insanın yüzüne, gözüne doğru nasıl savrulacağını düşünmek zor olmasa gerek. Hele açık renk giyenlerin vay haline!

Dualar ediliyor, kurbanlar kesiliyor
Altı vapurdan önce ilk ikisi geldi, sonra da geriye kalan dördü...
1852 yılında dualar edildi, kurbanlar kesildi, ilk vapurlar sefere kondu. Bunlar, o günlerin en kullanışlı vapurlarıydı. Ne var ki kaptan köşkleri günümüzdekiler gibi kapalı değildi. Kışları bile açıkta bulunan kaptanlar,i sert rüzgar, yağmur, kar ve tipiden ancak kalın gocuklarına sarınarak korunmak zorundalardı.

Dahası, ana güvertede de açık olduğu için, yolcular da açıktaydılar. Sert havalarda iki yana sarılarak toplanmış kalın muşambalar indirilerek bağlanır, güverte biraz olsun korunmaya alınırdı. Ama, aşağıya, salona inilirse, gaz lambalarının titrek ışığıyla aydınlana ortadaki sobanın başında biraz olsun ısınmak imkanı vardı.

İlk sefer Üsküdar`a

Şirket-i Hayriye, ilk vapur seferini 1852`de Anadolu yakasının en büyük yerleşme merkezi olan Üsküdar`a yaptı. Bugün olduğu gibi, o dönemde de önemli bir kasabaydı. Üsküdar. Böylece ilk vapurlar, ihale edilen şirket tarafından çalıştırılmaya mümkün olacaktı.

O günlerde Üsküdar meydanı henüz doldurmadığı için bugünkü kadar geniş değildi. Deniz, tarihi çeşmenin önlerine kadar geliyordu. Atlar, arabalar, yolcular, kağnılar zaten dar olan meydanı daha da doldururdu. Karşıya geçirilecek her çeşidinden , yükler, küfeler, sepetler, denkler, ahşap iskelenin önünde yığılı beklerdi. Pazar kayıkları, piyadeler, yelkenliler gelirler, yolcularını, yüklerini boşaltır, sonra yenilerini alır, tekrar yola çıkardı.  

Daha sonraki yıllarda araba vapurlarının kapak attığı iskelelerin bulunduğu yerde arabacılar atlarını, arabalarını yıkar, daha da aşağıda, Balaban iskelesinin önlerinde yaz günlerini kara kara mandalar suyun içinde serinlemenin zevkini çıkartırdı

Sırası gelmişken şunu da hatırlatmakta yarar var: O günlerde Üsküdar`da rıhtım olmadığı gibi, bugünkülere benzer iskeleler de yoktu. En kabacası, pazar kayıklarının yanaşabileceği tahta iskeleler vardı ki, hepsi işte bu kadar!

Vapurlara uygun iskeleler olmayınca

Üsküdar`da bile rıhtım ve iskele olmazsa, Boğaz`ın öteki köylerinde olur mu hiç! Olmayınca da Boğaz`a çalıştırılacak vapurların yolcu indirip bindirmesi, halli zor sorunlar çıkartacağa benziyordu.
Boğaz`ın iki yakasında çok sayıda irili ufaklı iskele vardı, ama bunlara vapur yanaşamazdı. Vapur, uğrayacağı köyün önünde, uygun derinlikte duruyor, yolcular sandallarla, kayıklarla gererek vapura çıkma savaşı veriyorlardı. Kimi aceleciler kayıkla, vapurun tersine döndürdüğü çarklarının anaforuna giriyor, nereden kolaylarına gelirse, ya baştan, ya kıçtan içeriye girmeye çalışıyorlardı. Tıpkı, günümüzde vapur yanaşıp bağlamadan, hatta sürme tahta iskele verilmeden canları bahasına iskeleye atlayanlar gibi...

Sonradan bu gibilerinin tehlikeli hareketlerini önlemek amacıyla her vapura birer zaptiye konması uygun görüldü. Vapurlara ancak iskelelerden binilecekti. Tabii, iskelesi olan köylerde... İskelesi olmayan yerlerde de vapurlar uygun bir yalının rıhtımına yanaşacaktı. Bu arada, vapurlarda makine dairesinin güverteye açılan kapaklarına oturmak da yasaklandı.

Geçen yüzyılın ilk yarısında, II. Mahmud`un saltanatının ilk yıllarında ki bir Bostancıbaşı sicilinden alındığına göre, Boğaz`da şu iskeleler vardı:

Karaköy`den Boğaz`a doğru:
Galata Balıkpazarı, Karaköy Kapısı, Mumhane, Eğri Kapı, Galata su ve şarap iskeleleri, Tophane, Tophane Kebir İskelesi, Çavuşbaşı, Sirke, Debbağhane, Kireç Kapısı, Salıpazarı, Fındıklı, Hamal İskelesi, Kabataş, Hayreddin Paşa, Beşiktaş, Ortaköy, Kuruçeşme, Kuyumcubaşı, Arnavut karyesi (köyü), Dereağzı, III. Ahmed İskelesi (Bebek), Kayalar (R. Hisarı), Mirgünoğlu (Emirgan), Çarşı, Ekmekçi, Yeniköy, Simitçi, Köybaşı (Kalender yakını), Köprübaşı, Tarabya, Yukarı Mahalle, Hamam ve Mesarburnu (Sarıyer) iskeleleri.

Anadolu   Kavağı`ndan aşağıya doğru:
Çarşı, Hünkar İskelesi, Beykoz, Kanlıca, Bahai Körfezi, Kandilli, Çengel karyesi (köyü), Havuz İskelesi, Beylerbeyi, Kuzguncuk, Üsküdar Büyük İskelesi, Balaban, Salacak ve Haydarpaşa.
Ayrıca, iki kıyıda da "aralık iskelesi" denen çok sayıda küçük iskeleler vardı ki, bunlara su iskelesi, salhane (mezbaha) iskelesi gibi özel amaçlı olanları da eklemek gerekir. Ama şirket Üsküdar`dan başka Boğaz`ın ancak 5-6 köyüne seferler yaparak işe başladı. 

Kaynak: Şirket-i Hayriye / Eser Tutel / S:13-16 / İletişim Yayınları

Paylaş:

İstanbul Fotoğrafları İstanbul Tarihi İstanbul Müzeleri Dini Mekanlar Tarihi Eserler İstanbul İlçeleri Daha Fazlasını Göster

SAYFAYI PAYLAŞIN

Facebook Twitter İnstagram Pinterest Mesaj Email
KAPAT

HAKKIMIZDA

Hakkımızda iletisim Yasal Uyarı Reklam Android Apple
KAPAT