Ayrıntı Yayınevi Editörü Abdullah Yılmaz:<br><b>Yazı Rüştünü İspat Edemedi</b> - 1<br>

Söyleşi Röportajlar Ayrıntı Yayınevi Editörü Abdullah Yılmaz:<br><b>Yazı Rüştünü İspat Edemedi</b> - 1<br>

Editör Abdullah Yılmaz, Türkiye`de yazı ve yazın hayatına ilişkin görüşlerini bizimle paylaşıyor...

Paylaş:

Yorumlar:

istanbul.net.tr Ocak 15, 2014
Abdullah Yılmaz yıllardır kitap dünyası içinde birbirinden önemli çevrileri ve Ayrıntı Yayınevi’ndeki editörlük göreviyle çalışıyor. Medya Gerçeği, Sosyolojik Düşünmek, Kamusal İnsanın Çöküşü, Felsefeyi Yaşamak, Aşk İlişkileri, Ahlak Üzerine Tartışmalar ve Ateizm gibi önemli düşünce eserlerini dilimize kazandırdı. Yılmaz ile yayınevlerinin durumu, ülkemizde kitaba verilen değer, yazılı kültürün mevcut önemi ve Ayrıntı Yayınevi’nin misyonu üzerine söyleştik.
Kitap meselesinden başlayalım. Kitap tekrar revaçta gibi. Yayın dünyasında bir hareketlilik gözleniyor, ülkede tekrar kitap okunuyor, satılıyor gibi bir görüntü var. Buna katılıyor musunuz?
Kitap ve bağlantılı olarak da yazı meselesine değinmek gerekiyor. Önce yazıdan girmek herhalde daha doğru olur. Yazı bence asıldır. Daha sonra kitapla ilgili konuşurken de bunu ortaya koyacağım ve kitap asıldır diyeceğim. Şimdi yazı asıldır diyorum. Çünkü, insan tarihini belirleyen şey yazıdır. Söz uçar yazı kalır. Ve bu zamana kadarki bütün tarihler, yani insan tarihi değimiz olay da yazının tarihidir aslında. Yazı yoksa hiçbir kültür, hiçbir varlık dünyada yoktur... Yazıyı bugün kim temsil ediyor. Televizyonda da yazı var, internette de var, çeşitli türde yazılar var. Yazıyı ne temsil ediyor, bugün bu çok önemli. Yani bugünün zenginliğini, değerlerini geleceğe aktaracak olan nedir? Bu noktaya gelince, ortalık bulanıyor. İnsanlar tv, internet gibi araçlarla iştigal halinde. Sanki yazı öldü de, tv, sinema, internet onun yerini aldı gibi bir görüntü ortaya çıkıyor. Ve bu medyalar, kendi başlarına bugünkü insanlığı geleceğe taşıyacak araçlarmış gibi bir portre çiziyorlar. Ama bu çok yanıltıcı bir şey, hepsinin altında belki bunları yapanların da fark etmediği veya kolayına geldiği için es geçtikleri bir şey var. Hepsinin altında edebiyat, yazı, felsefe yatıyor. İnsan tarihinin biriktirdiği bir yazılı kültür yatıyor.
Yani entelektüel hayatı belirleyen asıl şey aslında yazıdır, sonucu çıkartılabilir mi bu sözlerinizden.
Tabi, işin daha çarpıcı yanı şöyle bir şey: Medyaya ilgi arttıkça, çeşitli kanallar, siteler ortaya çıkıyor, o zaman yazının önemi, yazı erbabının değeri daha çok ortaya çıkıyor. Çünkü kaynak zayıf olunca hiçbir şey üretemezsin. Türkiye’de bugüne kadar hasbelkader birikmiş olan, Batıdan yapılan tercümelerle önemli bir kaynak var ortada. Ama ciddi bir tıkanma noktasına geliniyor. Artık istediğin kadar yeni kanal, site aç....
Aynı durum Batı için de geçerli değil mi?
Onlar için de geçerli. Ama şöyle bir şey var. Yazılı kültürle tanık oldukları için, bu kültür üç beş yüzyıla uzandığı için bunu daha geç tüketebilirler. Ama biz yazıyla daha bir sevişme aşamasında iken, daha sakil bir şey olan görselliğe geçtik. Onlarda doğal olarak gerçekleşen evrim, bizde çok hızlı sıçrama oldu. Bizde otobiyografi, biyografi, Batıdaki çok yaygın bazı edebiyat türleri yoktur. İnsanların yazma alışkanlığı yoktur. İnsanlar yazmazlar, bizim kültürümüz göçer kültürüdür, kabul edelim etmeyelim böyledir. Yazı tarım toplumlarının, yerleşik toplumların kültürüdür. Söz, menkıbeler, sözlü anlatım göçer toplumlarının geleneklerinde daha ağırlıklıdır. Şimdi bizim yerleşikliğimiz cumhuriyetle olan bir şeydir, kültürel olarak yerleşikliğimiz diyelim. Ondan sonra yazı alanında ciddi çabalar olmuştur. Çevirilerin ve yerli yazarların büyük katkıları olmuştur. Belki başka ülkelerde görülmeyecek kadar büyük bir gelişme olmuştur. Nasıl bir ülkeyle kıyaslanabilir bilmiyorum ama, modernleşmenin eşzamanlı başladığı ülkelerden daha hızlı bir şekilde adımlar atmıştır Türkiye. Ama bu tabii ki, sonuçta yazı daha yerleşik olan Batıya ait bir şey olarak kalmış ve bizdeki yazı kendisini yandaş veya karşıt olarak tanımlayarak gelişmiştir. Yazı rüştünü ispat edemeden, Batı kültürünü taşıdığı kadar, zararlı addedilen fikirleri de taşımıştır. Bu yüzden kitap her zaman kuşku duyulan, tehlikeli bir şeydir.
Kitabın tekrar revaçta oluşuna, pazarı oluşmasına dönersek...
Buna iki yönlü bakılabilir. Bir tanesi şu, ciddi olarak bunlara rağmen dünya kültürüyle, insanlık mirasıyla bütünleşme yönünde bir çaba var. Bunun ürünü olarak kitaplar yayımlanmakta; belli bir ciddiyet, hala misyoner gibi bu konuda çalışan insanlar var. Öbür taraftan kitap aynı zamanda dünyadaki genel gidişata paralel olarak poplaşmakta, poplaştırılmaktadır. Bir Hollywood filmindeki genel şemaya uyan, birkaç karakter sonra genel çizgisini çizebildiğin kitaplar revaçtadır. Küresel kültürün saldırısıyla oluşmuş olan bir mentalite var ve bu mentaliteyle yetişen insanlara uygun olan pop kitaplar var çoğunlukla ilgi gören.
Fakat, hem ciddi edebiyat ya da düşünce eseri olan, hem de popülerleşen birçok kitap da var. Yayınevinizden çıkan Nietzsche Ağladığında örneği mesela. Belli bir entelektüel kesime hitap ediyor görünüşte ama çok popüler hale de gelebiliyor.
Burada ikili bir yan var. Kitap okumak çok özel bir şey. Kitap okumak elbette kitap, ama aynı zamanda sessizlik gerektiriyor, zaman ayırmayı, oturup kelimelerle tek tek uğraşmayı ve hayal gücünde onu yaratmayı gerektiriyor. Görsel kültürde buna gerek yoktur. Televizyonu açarsın, orada sana her şey hazır olarak gelir. İşten geldiğinde bir insan kitap okumaz mesela, tv seyreder. Çünkü enerjisi yoktur okumaya. Kitap okumak özel bir gayret gerektirir.
Kitap okumaktan haz duyan insanlar da var tabii ki.
Elbette. Kitap okumak bir de zevk olayı. O dünyanın zenginliğini yakalarsan ondan kopamazsın. Burada çok önemli bir nokta, okuma alışkanlığının erken yaşlarda başlamasını çok önemsiyorum. Alışkanlık ilkokul ortaokulda falan yerleşirse kaybolmaz. İnsanlar bir dönem kopsalar bile mutlaka kitaba geri dönerler. Ama genel olarak görsel medyada, hem de devlet katında okumayı yönlendirici en ufak bir çaba yok. Bu görülmeyen çok ciddi bir tehlikeyi barındırıyor. Hem sistem kendini yeniden üretme dinamiklerini parçalıyor, hem de medya giderek sığlaşıyor, yüzeyselleşiyor. İşin bir de pazar tarafı var. Bildiğimiz kıt kanaat geçinen yayınevleri bir yanıyla hala devam ediyor. Fakat, öte yandan da bankaların, büyük sermayenin kurduğu yayınevleri var birkaç yıldır. Konjonktürel bir yan var. Asıl olan yazıdır ve temsilcisi kitaptır. Şimdiye kadar hiçbir medya kitabın yerini alamadı. Yarın öbür gün tüm kitaplar internete girer ve biz oradan okursak, bir başka mefhum oluşur. Ama kitap hala alanında tek. O zaman, sistemin kendisini yeniden üretebilmesi için bu mirasa ciddi ihtiyacı var. Bir takım kanallar tıkandığında, sığlaşma ve yüzeyselleşme dikkat çekici boyutlara eriştiğinde. Parantez açıyorum, Türkiye’de belli sermaye kesimleri artık Batılı anlamda burjuvadır. Yani sadece kısa vadeli, ben ne kadar kar ederim, avanta bulurum yerine, uzun vadede bir sınıfsal refleksle hareket ediyor. Sistemin bütün olarak kendini nasıl var edebileceği ve ebedi olabileceğiyle kafa yoruyor. Az da olsa böyle bir eğilim var... Moda tabirle, toplumda toplam kaliteyi artırmak için edebiyata ve kültüre de yatırım yapıyorlar... Bu bahis tartışılır elbette. Fakat, yazı öldüğünde, sistem tamamen şu anki tv’nin mecrasına girdiğinde Türkiye ölür. Geride ne derinlik ne de bir şey kalır... Bazı sermaye sahipleri bunun farkında sanıyorum. Para kazanma mekanizmaları başka, kültür mekanizmaları başka bir şeydir. Burjuva kesimlerinin onca imkana rağmen elde edemedikleri bir şey vardır, hep söylerler: Dünya çapında bir yazara sahip olmak, söyleyecek bir söze sahip olmak, gelecek kuşaklara bırakmak. Bir takım kesimler bunu üretemezler, ama paralarıyla sahip olmak isterler...
Röportajın devamı için tıklayın

istanbul.net.tr

Kare Kod (QR) Uygulaması

Sitemizde yer alan Mekan sahipleri ,etkinlik düzenleyenler, Kare (QR) kodunuzu oluşturun, bilgilerinizi mobil kullanıcılarla kolayca paylaşın. Oluşturduğunuz kare (QR) kodu yazıcınızdan basarak hemen kullanabilirsiniz.

Herhangi bir yorum yapılmadı ilk yorumlayan siz olun...
Yorumlar yaparak sesini duyur..!

İlginizi Çekebilir

SAYFAYI PAYLAŞIN

Facebook Twitter İnstagram Pinterest Mesaj Email
KAPAT

HAKKIMIZDA

Hakkımızda iletisim Yasal Uyarı Reklam Android Apple
KAPAT