POPÜLER KÜLTÜRE BAŞKALDIRI MANİFESTOSU BİR OYUN
KOHELET PERDE AÇIYOR!
İlk kez Nisan ayında sahnelenen oyun büyük ilgi toplamış ve izleyicileri tarafından uzun alkışlar, kahkahalar ve gözyaşları ile ödüllendirilmişti. Kohelet yeniden Caddebostan Kültür Merkezi’nde bu sezon ilk kez perdelerini açıyor..
Gündelik hayat koşuşturmacalarının içinde fark etmeden tükettiğimiz yaşamın değerini bizlere hatırlatan bu oyunu kaçırmayın. Tiyatro 6 Unsur’un ilk prodüksiyonu “Kohelet” Caddebostan Kültür Merkezi’nde bu sezon ilk kez 18 Ekim Pazartesi saat: 20.30`da seyircisiyle buluşacak.
Profesör Doktor Ahmet Yıldırım (Çetin AKCAN) dünyaca tanınan bir düşünür ve yazardır. İstanbul’da saygın bir üniversitede edebiyat ve felsefe dersleri vermekte, bir gazetede köse yazarlıgı yapmakta ve her hafta kendi televizyon programında güncel konuları irdelemektedir.
Ancak, ekranda onu izleyenlerin, okuyanların ve dinleyenlerin bilmedikleri derin bir acı Ahmet’i sahip oldugu tüm bilgilerin, kazandığı tüm ödüllerin ve statünün hiç bir anlamı olmadıgına inandırmıştır.
Yeni yazdığı bir kitap için arastırma yaparken, Kral Süleyman tarafından M.Ö.900’lü yıllarda yazıldığına inanılan Kohelet adlı bir kitap ile
karşılaşır. Kral Süleyman, binlerce yıl önce Ahmet’in hislerini ifade etmiş ve tüm ihtişamının içinde ‘boşların boşu, hersey boş, bomboş!’ diye ilan
etmiştir.
Ahmet’in eşi Sevgi de (İlter AKÇEBE) sessiz sessiz acı çekmektedir ve artan bir sekilde Ahmet’in artık onu sevmedigine inanmakta, tüm gelecek ümitlerini yitirmeye baslamaktadır. Tutkulu bir askla baslayan ve git gide
soğuyan evlilikleri ve sessizlesen evleri, Sevgi’nin bir sanat kursunda tanıştığı alımlı Şirin(Emel ALNADY) ve kendisini yoktan var etmiş zengin bir iş adamı olan eşi Alp’in (Melih EKENER) onları ziyarete gelmeleri ile
sarsılır. Durmadan çalan telefonlar sok suçlamalara ve tartısmalara yol açar. Ahmet ve Sevgi en korktukları acıları ile yüzlesmek zorunda kalır ve etraflarını saran karanlıgın en derinlerinde güçlü bir ısık kaynagı
bulurlar.
Kohelet, Ahmet ve Sevgi’nin bir birlerine olan sevgilerini yeniden kesfetmeleri sürecinde izleyiciyi kendi kalplerinde sessiz sessiz yatan, sormaktan bile korktukları sorularla yüzleşmeye iter. Bir yazarın sordugu gibi, “İnsan yasamı nedir? Sonsuzlugun kalp atısında bir çarpıntı mı?
Doğumla baslayan ve ölümle biten bir çıglık mı? Ne sevincin, ne sevginin, ne ısıgın, ne barısın ne de bir kesinligin oldugu misafirperverlikten uzak bir kıyıda geçen kısa ve fırtınalı bir yolculuk mu? Ya da.. Yoksa bunun ötesinde bir şey mi?”