Marx'ın Dönüşü

Tarihler: 30 Kasım 2012 Cuma ~ 30 Kasım 2012 Cuma 20:30

Yer: Caddebostan Kültür Merkezi

Ücret: Tam 40.00 TL-Ögrenci 25.00 TL

Nereden Alınır: Biletix Çağrı Merkezi: 0216 556 98 00 Biletix Satış Noktaları,www.biletix.com ve Tiyatro gişe

Adres: Bağdat Cad. Haldun Taner Sok. No:11 Kadıköy İstanbul

Telefon: 0216 467 36 00 - 0216 467 25 68

Faks: 0216 386 09 33

Web: http://http://www.ckm.gen.tr

E Posta: info@ckm.gen.tr

Paylaş:

Yorumlar:

istanbul.net.tr Kas 30, 2012 ~ Kas 30, 2012

Yazan: Howard Zinn
Çeviren: Özüm Özgülgen
Yöneten: Genco Erkal
Dramaturgi: Asaf Köksal
Giysi Tasarım: Özlem Kaya
Oynayan: Genco Erkal
Yönetmen Yardımcısı: Serdar Bordanacı


"Komünist Manifesto’yu ilk okuduğumda on yedi yaşındaydım. Komünist Manifesto’yu bana verenlerin oturduğumuz işçi sınıfı mahallesinin genç komünistleri olduğundan eminim! Üzerimde derin bir etki bıraktı, çünkü kendi yaşamımda, ailemin yaşamımda gördüğüm her şey ve 1939’da ABD’nin içinde bulunduğu koşulların açıklaması yapılıyor, tarihsel nedenleri gösteriliyor ve güçlü bir analizin ışığıyla aydınlatılıyordu.

Babam Avusturya’dan gelmiş Musevi bir göçmendi. İlkokul dörtten terkti. O kadar çok çalışmasına rağmen eşine ve dört oğluna güç bela bakabildiğini görüyordum. Bu arada annemin de karnımızı doyurmak, üstümüze giyecek bir şeyler alabilmek ve hastalandığımızda bakımımızı sağlayabilmek için gece-gündüz çalıştığının farkındaydım. İkisinin de yaşamı sonu gelmeyen bir hayatta kalma mücadelesinden başka bir şey değildi. Ama aynı zamanda şunu da biliyordum ki, bu ülkede inanılmaz zenginlikte insanlar da vardı. Ve onlar hiç de annem babam kadar çok çalışmıyordu. Sistem adaletli değildi. 1930’ların ‘Büyük Bunalım’ yıllarında, etrafımdaki bütün aileler yoksulluk ve sefalet içinde kıvranıyordu ama bu, onların suçu değildi. Kiralarını ödeyemiyorlar ve eşyaları ev sahipleri tarafından dışarı atılıyordu. Kanun da onların karşısındaydı. Gazetelerden öğrendiğim kadarıyla tüm ülkede durum buydu.

Çocukluğumdan beri iyi bir kitap okuyucusuydum. On üç yaşımdan o güne dek Charles Dickens’ın romanlarının çoğunu okumuştum ve bu romanlar içimde haksızlığa karşı bir başkaldırı uyanmasını sağladı. Kanunu da arkasına alan işverenlerin gaddarca davranışlarına maruz kalan insanlara yakınlık duyuyordum. 1939’a geldiğimizde ise John Steinbeck’in Gazap Üzümleri’ni okudum ve bu duygularım iyice güçlendi. Artık karşıma aldıklarım bu ülkedeki zenginler ve güçlülerdi.

Manifesto’da Marks ve Engels (Marks otuz, Engels yirmi sekiz yaşındaydı ve Engels daha sonra yazılanların çoğunun Marx’a ait olduğunu söylemişti) aynen benim yaşadıklarımı tanımlıyorlardı. Okuduklarım, gördüklerim, 19. yüzyıl İngiltere’sinin bir örneği ya da ‘Büyük Bunalım’ zamanının Amerika’sı değil, kapitalist sistemin ta kendisiydi. Bu sistem modern dünyada kemikleşmiş olduğu gibi, sonsuza dek sürmek zorunda değildi. Tarihin belli bir aşamasında ortaya çıkmıştı ve bir gün sahneden çekilecekti. Yerini sosyalist bir sistem alacaktı. Doğrusu bu, ferahlatıcı bir düşünceydi.

“Bugüne kadar varolan tüm toplumların tarihi, sınıf mücadelelerinin tarihidir” diyorlardı Manifesto’nun ilk sayfalarında. Böylece zenginler ve yoksullar bireyler olarak değil sınıflar olarak karşı karşıya geliyorlardı. Bu durum aralarındaki çatışmayı muazzam bir hale getiriyordu. Manifesto aynı zamanda işçilerin ve yoksulların adalet arayışlarında onları birbirine bağlayan bir şeyler olduğunu söylüyordu. Bu ortak nokta ikisinin de emekçi sınıfa dahil olmalarıydı.

Peki bu sınıfların mücadelesinde devletin görevi neydi? “Adalet önünde herkes eşittir” sözü kamu binalarının alınlıklarına kazınmıştı. Ancak Manifesto’da, Marx ve Engels şöyle diyordu: “Modern devletteki hükümet tüm burjuva sınıfının ortak işlerini yürüten bir komiteden başka bir şey değildir.” Ürkütücü bir fikir sunuyorlardı; devletin işleyişi tarafsız değildi ve tersine tüm iddialarına rağmen kapitalist sınıfa hizmet ediyordu.

On yedi yaşındayken birden bu söylenenlerin tümünün gerçek olduğuna tanıklık ettim. Komünist arkadaşlarım beni Times Meydanı’ndaki bir gösteriye götürdüler. Savaşa, faşizme karşı olan yüzlerce insan pankart açmış caddede yürüyordu. Önce sirenleri duydum, ardından silahlı polisler kalabalığa saldırdı. Bir sivil polisin darbesiyle bayılmıştım. Kendime gelip kafamı toparlamaya başladığımda zihnimde sadece tek bir düşünce vardı: Polis, devlet, büyük servet sahiplerinin istediğini yapıyordu. Ne kadar ifade ve toplanma özgürlüğüne sahip olduğun hangi sınıfa ait olduğuna bağlıydı.

On sekiz yaşındayken Brooklyn’de bir tersanede gemi montajı işinde çırak olarak çalışmaya başladım. İşimiz savaş gemilerinin gövdesine çelik plakaları çivileyerek ve kaynak yaparak yerleştirmekti. Ben çoktan sınıf bilincimi kazanmıştım. Tersanede benim gibi üç genç işçi daha buldum ve dördümüz sendikalı olmayan çırak arkadaşlarımızı örgütlemeye giriştik. Aynı zamanda haftada bir buluşup Marx ve Engels’in eserlerini okumayı da kararlaştırdık.

İşte Marx’la ilk tanışmam böyle olmuştu. İkinci Dünya Savaşı’nda Sekizinci Hava Kuvvetleri’nde bombardımancı olarak askerlik yaptıktan sonra Asker Hakları Bildirgesi’nden yararlanarak, karım ve iki çocuğumun desteğiyle üniversiteye gittim ve master yaptım. Marx’la ilk tanışmamdan yıllar sonra Güney’de Spelman College’da tarih ve politika dersleri vermeye başladım. Spelman’da yedi yıl çalıştıktan sonra Boston Üniversitesi’nden gelen bir teklifi kabul ettim ve kuzeye taşındım. Politik teori derslerimde Marx ve Engels’in yazdıklarına ciddi bir biçimde eğiliyordum.

1965 yılından (Vietnam Savaşı’nın ciddi bir şekilde kızıştığı yıl) 1975’e (Saygon hükümetinin teslim olduğu yıl) kadar savaş karşıtı hareketin tam olarak içindeydim ve yazılarım çoğunlukla savaşla ilgili konular üzerine yoğunlaşmıştı. Savaş sona erdiğinde kendimi başka şeyler yapma konusunda özgür hissettim ve Emma Goldman hakkında bir oyun yazdım. Bu oyun Boston’da, New York’ta ve yıllar sonra da Londra ve Tokyo’da oynandı. Oyunun sahnelerinden birinde, genç New York devrimcileri Doğu yakasının aşağılarındaki bir kafede Marx’ın ve Bakunin’in fikirlerini karşılaştırarak tartışıyorlardı.

Bu düşünürlerin kişisel yaşamları çok ilgimi çekiyordu. Emma Goldman’ın otobiyografisi Living My Life, sadece politikada değil, aynı zamanda cinsel alanda da bir isyankar olarak sürdürdüğü yaşamının saf bir aktarımıydı. Marks otobiyografisini yazmadı ama özel yaşamı hakkında bilgiler veren çeşitli biyografilere baktım. Dahası, kızı Eleanor Marx’ın Yvonne Kapp tarafından yazılan biyografisinde Marx ailesinin Londra’daki yaşamına dair birçok ayrıntı vardı.

Karl Marx art arda Avrupa kıtasındaki ülkelerden sürülünce Jenny ile birlikte Londra’ya taşınmıştı. Pis ve yoksul bir semt olan Soho’da oturuyorlardı ve Avrupa’nın her yerinden gelen devrimciler eve girip çıkıyordu. Sahneyi hayal edebilirsiniz; Marx evinde, karısı Jenny ve kızı Eleanor’la oturuyor. Bu beni çok heyecanlandırıyordu.

Emma Goldman üzerine yazdığım oyunla ilgili yaşadığım mutluluklar beni tiyatro dünyasına itti ve Karl Marx’la ilgili de bir oyun yazmaya karar verdim. Marx’ı, çok az kişinin bildiği bir şekilde, karısına ve çocuklarına bakmak için uğraşıp didinen bir aile babası olarak göstermek istedim. Çocuklarının üçü çok erken ölürken, üç kızı da uzun yaşamıştı.

Bu arada izleyicinin Marx’ı, fikirlerini saldırılara karşı savunurken görmesini istedim. Karısı Jenny’nin müthiş bir düşünür olduğunu biliyordum ve zaman zaman Marx’a karşı çıktığını hayal ettim. Kızı Eleanor’un zeki ve parlak bir çocuk olduğunu da biliyordum ve onu da babasının en sofistike fikirlerinden bazılarına karşı çıkarken görebiliyordum. Marx’ın düşüncelerini anarşist bir açıdan eleştirmenin iyi olacağını düşündüm ve Bakunin’in onu evinde ziyaret ettiği hayali bir olay ekledim. Bakunin ve Marx birbirlerini tanımalarına ve Uluslararası İşçi Birliği’nde, Birinci Enternasyonal’de birbirlerinin azılı muhalifleri olmalarına rağmen gerçekte Bakunin’in Marx’ı ziyaret ettiğine ilişkin herhangi bir bilgi yoktur.

istanbul.net.tr

Kare Kod (QR) Uygulaması

Sitemizde yer alan Mekan sahipleri ,etkinlik düzenleyenler, Kare (QR) kodunuzu oluşturun, bilgilerinizi mobil kullanıcılarla kolayca paylaşın. Oluşturduğunuz kare (QR) kodu yazıcınızdan basarak hemen kullanabilirsiniz.

Resime sağ tıklayıp jpg formatında farklı kaydedebilirsiniz.

Herhangi bir yorum yapılmadı ilk yorumlayan siz olun...
Yorumlar yaparak sesini duyur..!

İlginizi Çekebilir

Aile Eğlencesi Atölye Kurs Bale Çocuk Oyunları Devlet Tiyatroları Haberler Foto Galeri Video Galeri Daha Fazlasını Göster

SAYFAYI PAYLAŞIN

Facebook Twitter İnstagram Pinterest Mesaj Email
KAPAT

HAKKIMIZDA

Hakkımızda iletisim Yasal Uyarı Reklam Android Apple
KAPAT