Beşiktaş

Hagop Mintzuri

Fırından çıkan sıcak ekmekleri dizdiğimiz tezgáhın alt yanında iki dükkán vardı. Biri süpürgeciydi. İçeride, bağlanmaya hazır destelerin önünde Mustafa Ağa ile yeğeni Yusuf, ayaklarını uzatıp oturur, süpürge bağlarlardı. Mustafa Ağa, Ermenilere yakın bir insandı.

96 Olayları`nda tek başına fırının önünde durmuş, saldırganları engellemişti. Harput`un Hüseynik köyündendi. Birbirimize ‘‘hemşeri’’ derdik. Fırat`ın sol tarafında biz, Erzurum Viláyeti, sağ tarafında da onlar, Harput Viláyeti vardı. Ama, bizim köyden Hüseynik, yürümece dört gündü. 

Mustafa Ağa uzun boylu kırmızı yanaklıydı. Harput`un ve köyümüzün varlıklı Türkleri gibi giyinirdi: Mavi çuhadan uzun şalvar, kemerine kadar uzanan kısa salta. Bunlar mor kaytanlarla işlenmişti. Fesinin çevresine renkli puşi bağlardı.

Yusuf, benden birkaç yaş büyüktü. Dükkánda sürekli kalmaz, süpürgeleri omzuna asarak Ihlamur, Akaretler, Maçka ve Nişantaşı semtlerine satışa giderdi.

Fırınımızın ekmeklerini satan tablakár Sefer Ağa`nın müşterileri de çoğunlukla o taraflardaki köşklerde, kafesli evlerde oturmaktaydılar. Aşağı yukarı hepsi de mülkiye ve askeriye paşaları, Yıldız Mabeyni`ne mensup saraylılardı. 

Okulumuzun tatil günlerinde, Sefer Ağa`nın sonu gelmeyen miras davaları için İşkodra`ya gittiği yaz mevsiminde, ekmek küfelerinin yüklendiği atların, Şibke`nin, Zeynel`in, tabla işçilerinin yanına beni katarlardı. Ekmeklerin hesabını tutmam, defterleri yazmam için. Öbürlerinin okuma yazması yoktu. 

(...) Bizim çarşıda yukarı dönemece kadar on bir dükkán vardı. Şimdilerde yerlerini dahi karıştırırım. Levent`e, Boğaz`a giden yollar yapıldı. Bu çevrede benim anlattığım günlerden Sinan Paşa Camisi kaldı. O zaman Türkçe okuma yazmasını bilen sadece bendim.

Herkesin mektubunu ben yazar ve okurdum. Resmi yazıları da bana okuturlardı. Yanımızdaki bakkalın senetlerini yazardım. Bakkallıktan başka, Tophane ve Beşiktaş`taki meyhanecilere faizle para vererek de geçimlerini sağlıyorlardı. 

(...) Sultan kendinden öncekilerin yaptığı gibi yılda iki kez, iki bayramda, bizim fırının karşısındaki Sinan Paşa Camisi`ne bayram namazı kılmaya gelirdi. Onun gelişinden önce, yılın bu iki günü olağanüstü anlar yaşardık.

Çarşıdaki canlılık tam anlamıyla durur, her şey ertelenirdi. O sabah, her sabah yaptıklarımızı yapamazdık. Ekmekleri yükleyip semt semt dağıtabilmek için atları getiremezdik. Ekmekler tezgáhın üstünde dizili kalır, ama tezgáhtar Barsam Ağa ekmeklerin yanında görünmezdi. (...)

HAGOP MİNTZURİ

Kaynak: (İstanbul Anıları 1897-1940. Tarih Vakfı Yurt Yayınları. 3. baskı. 1998)

Paylaş:

İstanbul Fotoğrafları İstanbul Tarihi İstanbul Müzeleri Dini Mekanlar Tarihi Eserler İstanbul İlçeleri Daha Fazlasını Göster

SAYFAYI PAYLAŞIN

Facebook Twitter İnstagram Pinterest Mesaj Email
KAPAT

HAKKIMIZDA

Hakkımızda iletisim Yasal Uyarı Reklam Android Apple
KAPAT