Gözde Kurt - Köprüde Durup Beni Öpmesini Bekleyeceğim

Gözde Kurt - Köprüde Durup Beni Öpmesini Bekleyeceğim

Söyleşi Röportajlar Gözde Kurt - Köprüde Durup Beni Öpmesini Bekleyeceğim

İlk romanı “Kozanın Tereddütü”’nü 2009’da yayımlayan, “Ölü Çiçekler Müzesi” adlı öykü kitabıyla 2011’de Yaşar Nabi Nayır Ödülleri’nde dereceye giren Gözde Kurt ile yeni romanı “Köprüde Durup Beni Öpmesini Bekleyeceğim” hakkında ve hayata dair bir söyleşi gerçekleştirdik.

Paylaş:

1 Yorum:

istanbul.net.tr Haziran 16, 2017

Gözde Hanım kısaca sizi tanıyabilir miyiz?

Ben Gözde Kurt, İstanbul’da doğdum ve büyüdüm, yazmak dışında çevirmenlik yapıyorum. Üç yıldır Beykoz’da yaşıyorum, öncesindeki bütün hayatım Kurtuluş’ta geçti.

Edebiyata olan ilginiz nasıl başladı?

Edebiyata olan ilgim çok küçük yaşta okuyarak başladı. Daha sonra okumanın bir tutkuya dönüşmesi söz konusu oldu, sonrasında bunun da yetmemesiyle yazmaya başladım. İlkokul yıllarında şiirler ve öyküler yazmaya başlamıştım. Hiç bırakmadım okumayı ve yazmayı hep benimle geldi, hala daha yazıyorum.

“Köprüde Durup Beni Öpmesini Bekleyeceğim”in konusu nedir ve sizi bu romanı yazmaya yönelten sebep ne oldu?

”Köprüde Durup Beni Öpmesini Bekleyeceğim” bir kendini arayış hikayesi. Burada bir şeylerin sebep olması gerekiyor, insanın kendi içinde kendini araması için, bunu ona itecek sebepler gerekiyor. Kitap da anlatıcımızın başına bir şeyler geliyor ve yaşadıkları vesile oluyor. Yaşananlarda anlatcının da parmağı var, anlatıcı hayatını rayından çıkarıyor. Sonrasında hayatını tekrar yoluna koyacak ve onun için daha da güzel olacak her şey, ama bu esnada hayatı çalkalanacak. Anlatıcı, bir başka kadının hayatının peşine düşüyor, onu izlerken kendi hikayesini yazmaya başlıyor.
Beni bu romanı yazmama yönelten sebepse; üç yıllık bir seyehat dönemim olmuştu ve o dönem benim seyehatlerim yeni bitmişti. Üç yıl boyunca hiçbir düzenim olmadı ve farklı farklı ülkelerde sürekli yoldaydım. Türkiye’ye geri döndüm ve bir düzen sağlamam gerekti. Bu düzeni kurarken yoldan yeni geldiğim için yolda olan bir hikaye yazmak istedim. Kitabımı yazarken yine seyehatlerim oldu en sonuncu seyehatım Norveç’teydi, zaten Norveç kitaba da girdi.

Kadın erkek ilişkileri ve aldatma üzerine pek çok kitap yazıldı. Peki siz kadın erkek ilişkilerini nasıl bir perspektifle ele aldınız?

Ben aşk ve sevgi kavramlarının biraz içini açarak, deşerek ele aldım. Biz aşk ve sevgi kavramlarını çok fazla birbirine karıştırıyoruz, bu iki duygunun birbirinden epey farklı olduğunu düşünüyorum. Sevginin pişmesi ve olgunlaşması için çok fazla zamana ihtiyacı olduğunu ve bu duygunun aslında birçok sınavdan geçtikten sonra layığı ile ismine kavuştuğunu düşünüyorum. Aşk ise, biraz daha anlık ortaya çıkabilen, istemekle ilgili bazen de sadece hormonal olabilen bir şeydir. Bu iki duyguyu karıştırmamızın nedeni belki yaşadığımız coğrafyayla ilgili olabilir, bir de hemen her şeyi istiyoruz, istemedğimiz şeyler bizim olmadığında isimlerini yanlış koyuyoruz. Ben bu durumları kurcaladım, aşk ve sevginin arasındaki farkın peşinden gittim, sevgi nasıl kendini gösterir bunu görmeye ve göstermeye çalıştım.

Yazar okunmak için yazar, sadece kendisi ve hikaye için yazmaz

Yazdığınız yazılar, romanlar, öyküler hayata bakış açısınızı değiştirdi mi ya da özeleştiri yapabilme fırsatını yarattı mı?

Aslında sizin bakış açınız değiştikçe, geliştikçe, evrildikçe yazınıza yansıyor, yazınızdansa sizin ruhunuza, zihninize yansıyanlar oluyor. Bu durumun birbirini karşılıklı besleyen bir süreç olduğunu düşünüyorum.
Özeleştiriyi de bolca yaptığımı düşünüyorum, belki yeterince yapmıyorumdur. Şöyle ki; 2009’daki ilk romanım “Kozanın Tereddütü” çıktı ve o günden bu güne anlatım dilimi geliştirmek ve daha anlaşılır olmak için elimden geleni yaptığımı düşünüyorum. Yazım dilim ve anlatımım konusunda geri dönüşler aldığım için bu değişimin fark edildiğini düşünüyorum. Yazar okunmak için yazar, sadece kendisi ve hikaye için yazmaz.
Dolayısıyla bende daha anlaşılır olabilmek için okuyucunun kendisini içinde bulabileceği şekilde hikayeyi anlaşılır kılmaya çalıştım. Bunu bir nebze başarabildiğimi düşünüyorum.

Okuyucular “Köprüde Durup Beni Öpmesini Bekleyeceğim”i neden okumalılar?

Herkes hayatta en az bir kere sonunu çok da öngöremediği bir serüvene atılmalı diye düşünüyorum. Buna cesaret edebilmiş ve henüz yapmamış olanlar vardır. Böyle şeylere atılmış olanlar kendilerinden bir şeyler bulmuş olacakları için okuyabilirler. Eğer henüz böyle bir serüvene atılma fırsatı bulamamış olanlar okursa da belki cesaret edeceklerdir. Sonunu bilemediğimiz yolların bazen iyi şeylere çıkabileceğini görebildiğimiz bir hikaye olduğu için, hayatın akışına mümkün kılan, teslimiyeti biraz öven bir hikaye olduğu için okunabilir.

İnsanlar bu romanla kendilerine, hayatlarına, çevrelerine dönük okuyacaklar, irdeleyecekler, eleştirecekler. Ona göre bir yol, perspektif ve bakış açısı geliştirip uygulama cesaretini göstermelerine yardımcı olacaklar diyebilir miyiz?

Her bir zihnin, karakterin gözünden hikaye anlattığım için hiç konuşmayan bir karakterin bile defterine okunma şansı bulunuyor. Bu açıdan, çevrelerinde çok anlamadıkları ama anlamak istedikleri insanların gözünden dünyaya bir kez olsun bakmak için, belki bir durup düşüneceklerdir.

”Köprüde Durup Beni Öpmesini Bekleyeceğim” hayatla ve insanlarla ilgili her şeyden biraz sunuyor

Eğer bu kitabı siz değil de bir başkası yazmış olsaydı sizin kitabı okuduktan sonra düşüneceğiniz, hissedeceğiniz ilk şey ne olurdu?

Hayatla ve insanlarla ilgili her şeyden biraz sunduğu için sevebilirdim. Çünkü edebi veya sanat eserlerinde, bir yağlı boya tabloda, bir film ya da şarkıda da hep hayatla ilgili her şeyden biraz bahsedilsin isterim. Duygulardan, gündelik ihtiyaçlardan her şeyden biraz biraz geçsin isterim. Bende bu hikayede bunu yapmaya çalıştım, o anlamda benim ihtiyacımı karşılardı.

Gözde Hanım, bakıldığında ilişkiler hep kadın çerçevesinde, kadınların bakış açısıyla ya da kadınların duygularını ifade ediş biçimi ile anlatıldı. Fakat ne yazık ki; erkeklerin bakış açıları, düşünceleri ve hisleriyle ilgili çokça kitap yazıldığını söyleyemeyiz. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz, neden erkekler ve hisleri, düşünceleri kitap konusu olamıyor?

Erkeklerin kapalılık halleri ve kadınların duygularını ortalara sererek yaşama halleri eskiden beri birbirine oldukça zıt iki durum oldu. Benim fikrim şu şekilde; kadınlar duygularını çok daha derinden, sarsılarak yaşıyorlar, mutluluğu da üzüntüyü de. Biz hiç erkek olmadığımız için gerçekten ne yaşadıklarını bilemiyoruz, belki erkekler de aynı şekilde derin yaşıyorlar her bir duyguyu, belki de kadınlardan daha derin yaşıyorlar. Ancak ortaya serdikleri tepkiler sınırlı olduğu için anlayamıyoruz. Örneğin bir erkeğin ağlaması bile çok zordur. Dolayısıyla yazınsal hayatta da erkeğin duyguları o sınırlar, ölçüler içinde kendine yer bulabiliyor. Benim hayallerimden biri, bir erkeğin gözünden roman ortaya çıkarabilmek yakın zamanda. Bu anlamda çok fazla gözlem yapıp pek çok erkekle konuşmam gerekecek, o zaman gelince sorunuzu daha iyi cevaplayabileceğimi düşünüyorum.

Bundan sonraki projeleriniz neler ve yeni bir kitap konusu belirli mi?

Çok fazla ipucu vermeyelim ama yine İstanbul’dan uzak diyarlara doğru yol alacak ve yollarda geçecek bir hikaye yazmak istiyorum. Hikayenin konusu da belirli bakalım.

31 Mayıs’ta Akademi Kitapevi’nde Spoken Word Türkçe etkinliğine konuk yazar olarak katıldınız. Etkinlik nasıl geçti ve okuyucuların geri dönüşleri nasıl oldu?

Etkinlik çok güzel geçti, okuyucularla etkileşim halinde geçti. Kitaptan okumalar yaptık, katlımcıların istekleri dahilinde söyledikleri sayfa numaralarına giderek oradan istedikleri bir parçayı okudum. Romanımda yer alan iki tane şiir var ve okuyucular onları okumamı istediler ve kitap üzerine konuştuk.
Çok güzel geri dönüşler aldım, enteresan gözlemler dinledim. “Bir devam kitabı gelecek mi?” sorusuyla karşılaştım aslında bu soruyla sürekli karşılaşıyorum. Bu soruda benim bu konu üzerine düşünmeme ve istememe sebep oluyor.

Daha öknceki kitaplarınızı okumamış ve bir fikir sahibi olmamış okuyucular için önceki kitaplarınızdan da biraz bahseder misiniz?

2009 yılında ilk romanım olan “Kozanın Tereddütünü” çıkardım. Kozanın Tereddütü, psikolojik tahlillerin olduğu bir roman. Eseriye adlı baş kahramanın onu hayatta tutan tek tutkusunu kaybetmesini konu alıyor ve bir anda hayatın içerisinde kayboluveriyor. Eseriye, hiç beklemediği durumların ve olayların ortasında buluyor kendini ve bu sorunların içerisinden nasıl çıkacağını bilemiyor. Hikayenin ortasında bir opera sanatçısının hayaleti devreye giriyor ve aslında hikayenin bilinmeyen kısmını, geçmişi bize anlatıyor. Kitap, Kozanın Tereddütü, Kozanın Sırrı ve Kozanın Kararı üç bölümden oluşuyor ve hikaye tekrar günümüze dönüp her şey bir çözüme kavuşuyor.
2011 yılında ise “Ölü Çiçekler Müzesi” isimli öykü kitabım çıktı. Benim on yıla yayılan bir süreçte yazdığım on üç öyküden oluşuyor. Yine psikolojik öyküler diyebiliriz bu kitap için de.

Röportaj: Miray Bacak
Editoryal: www.istanbul.net.tr
01.06.2017

istanbul.net.tr

Kare Kod (QR) Uygulaması

Sitemizde yer alan Mekan sahipleri ,etkinlik düzenleyenler, Kare (QR) kodunuzu oluşturun, bilgilerinizi mobil kullanıcılarla kolayca paylaşın. Oluşturduğunuz kare (QR) kodu yazıcınızdan basarak hemen kullanabilirsiniz.

Resime sağ tıklayıp jpg formatında farklı kaydedebilirsiniz.

Maaşallah allah korusun
Yorumlar yaparak sesini duyur..!

İlginizi Çekebilir

SAYFAYI PAYLAŞIN

Facebook Twitter İnstagram Pinterest Mesaj Email
KAPAT

HAKKIMIZDA

Hakkımızda iletisim Yasal Uyarı Reklam Android Apple
KAPAT