Van Helsing

Karpat Dağları’nın derinliklerinde, şeytani güçlerin hala yaşadığına inanılan esrarengiz ve mistik ülke Transilvanya’da her türden tehlikeyle karşılaşılabilir. İnsanlığın en büyük kabusu olan canavarlar bu topraklarda hayat alanı bulurlar.
“Van Helsing” ile yaratıcı hayalgücünün boyutlarını iyice genişleten yönetmen Stephen Sommers, filmde Dracula, Frankenstein ve Kurt Adam gibi klasik Universal canavarlarına yeniden soluk vererek onları doğaüstü ama aynı zamanda son derece gerçekçi görünen bir dünyanın ortasına yerleştiriyor... 19. yüzyıl Londra’sı, Roma’sı, Paris’i ve Transilvanya’sını kapsayan bu dünyada insanoğlu sürekli tehdit altındadır. İnsan ırkına karşı sonu gelmez bir savaş açmış olan canavarlar sürekli saldırılar düzenlemektedir. Binlerce yılın intikamını almak için elele veren Dracula, Frankenstein, Kurt Adam ve diğerleri, insan ırkını toptan yok etmek için saldırılarını hızlandırmıştır.
Dev setler ve birbirinden gizemli mekan seçimleriyle hayat bulan bu ürkütücü ortama insanoğlunu kurtarma görevini üstlenmiş bir kahraman gelir. Bram Stoker’ın yazdığı “Dracula” kitabının sayfaları arasında doğan bu kahraman, efsanevi vampir avcısı Van Helsing’den başkası değildir. Vatikan’da faaliyet gösteren gizli bir kuruluş adına çalışan Van Helsing bölgeye dehşet saçan Kont Dracula’yı alaşağı etmekle görevlendirilmiştir. Orada ailesi kuşaklardan beri vampirler yüzünden lanetlenen Anna Valerious isimli korkusuz bir kadınla tanışır. Anna’nın bu lanetten kurtulmasının tek yolunun vampiri yenmek olduğunu öğrenince onunla güçbirliği yapar...
Filmden Notlar: 160 milyon dolarlık dev bir bütçeyle çekilen filmin içinde orijinal “Frankenstein” ve “Dracula” filmlerinden de esintiler bulunduğunu söyleyen Sommers’in konuya ilişkin sözleri şöyle: “Bu etkinin önemli bölümü, konunun Transilvanya’da geçmesinden kaynaklanıyor. Onlarla kıyaslayınca elbette daha fazla aksiyon ve özel efekt var. Ürkütücü, tedirgin edici ve korkunç ama bir o kadar da romantik bir film oldu.