Sanatçılar: Ahmet Duru, Doğu Özgün, Emre Baykal, Ozan Atalan, Umut Toros
Yürümek medeniyetin ilk kıvılcımını başlatan, ilk insanı var olduğu yerden doğrultup tüm dünyaya yayılmasına sebep olandır. Sabırla kurulan kadim dünyanın, insanlık tarihinin en eski eylemi olan yürümek aynı zamanda politik bir eylemdir. Değişimi, değişime olan isteği simgeler. İyi ve kötüdür, doğru ya da yanlış. İstekle veya zorla yaptırılır. Ya seyyah olursun ya da “kutsal bedenler”den biri.
Yürüyüşü bir yaşam biçimi ve varoluş hali olarak tanımlayan düşünürler aynı zamanda en büyük eserlerinin temellerini yürürken atmışlardır. Yürümenin yol açtığı en önemli şey ise yazmaktan çok insanın kendisiyle konuşmasını sağlamaktır. Sokrates’e dayanan diyaloji, gerçek anlamda yürürken ortaya çıktığı için Nietzsche dahil konuşur gibi yazar. Yürürken özgürleşir insan, arınır. Zaman ile mekan arasındaki sıkışmışlığı aşmanın en iyi yoludur. Yürümek doğada kaybolmak değildir. Bir bütün haline gelmektir. Thoreau, “aşktan, paradan, şöhretten ziyade hakikati verin bana” demiştir. Aradığı bu hakikati ise doğada bulmuştur. Ona hükmederek değil onunla birlik olarak yapmıştır. Bu birlikteliğin en büyük göstergesi yürüyüşleridir. Toprakla geçen zaman insanı gerçekle yüz yüze getirir. Breton bir yazısında “toprağa basan ayak, önüne çıkan her şeyi acımasızca ezen ve geçtiği yerde yara izi bırakan araba lastiği gibi saldırgan değildir” diyerek insanın doğayla ve doğal olanla yakınlaşmasını, bireyi yapaylıktan uzak, tevazu sahibi biri haline döndüreceğinden bahseder.
Sergide yer alan sanatçılar, yürüme eylemini üretim süreçlerinin bir parçası olarak değerlendirip, kendi sanat pratikleri doğrultusunda yorumluyorlar.