Sarayda Sultan, Evde Sultan-I

Leyla Neyzi

İstanbul Rehberi İstanbul Yazıları Sarayda Sultan, Evde Sultan-I

Seksen beş yaşındaki Tomris Işık`la yaptığımız görüşmede öne çıkan temalar arasında, Osmanlı toplumunda insan kavramı, aile kurumu ve kadının rolü bulunmakta. Tomris Hanım, Osmanlı yönetici sınıfına mensup ailelerin bir çoğunun evlilik yoluyla sarayla bağları olup, bu aileler için sarayın bir model teşkil ettiğini anlatıyor. Sarayla bu aileler arasındaki ilişkinin benzerini, mahallede konaklarda yaşayan "hanımefendiler" ile daha mütevazi hanelerde yaşayan "hanımlar" arasında, hanelerde de ev sahibi hanımlarla çalıştırdıkları kişiler arasında görüyoruz.

Tomris Hanım`ın Osmanlı toplumunda kişiler arası ilişkileri betimlerken çatışmadan çok uyumu öne çıkaran bakış açısını değerlendirebilmek için, göreli olarak güçsüz konumdaki bireylerin yaşamlarını ve "Osmanlı terbiyesinin" kültürel kaynaklarını derinlemesine araştırmamız gerekiyor.

Kökler

"Kökten beslenmeyen her şey yoruyor beni." Böyle diyor Tomris Işık bir şiirinde. Onun için yaşamın gizemi köklerde saklı. Her şeyin başlangıcı kök: Toprakta ağacın, ailede çocuğun, evrende insanın yeşermesi kökten başlıyor. Bu yüzden de ailesini köklerine çok yakın o. Ve  çocuklarda, ailenin köklerinden gelen yapının tekrar canlandığına inanıyor. Aslında bilim de genetiğin karmaşasını yeni yeni çözmeye başladı. Bilimsellik ve tasavvuf, Tomriz Işık`ın yapısında mevcut. Bir de Osmanlı adalet kavramı. Ama şimdilik, köklere dönelim.

Tomris Işık 1914 yılında İstanbul`da doğar. Babası Dr. Esat Işık Paşa, annesi Makbule Hanım. Esat Paşa`nın babası, Sadrazam Arif Paşa`nın oğlu Şura-yı Devlet Azası Neş`et Bey. Annesi, Reji Komiseri Gürcü Yusuf Paşa`nın kızı Fatma Hanım. Tomris Hanım`ın annesi Makbule Hanım`ın babası, Bent Nazırı Nevşehirli Musa Paşa`nın oğlu Vezir Hasan Hilmi Paşa. Annesi ise, Çerkez kökenli, sarayda yetişmiş olan Meyyale Hanım. Bu köklü ailenin iki önemli ferdi üzerinde duracağız burada: Esat Bey ve eşi makbule Hanım.

Soylu Halk Adamı: Dr. Esat Paşa

Esat Paşa, 1865 yılında İstanbul`da doğar. Ailesiyle ilişkilerini, kızına söylediği şu sözler özetliyor: "Adam oldumsa iki sebebi var. Birincisi, bir kuruş miras yemedim. İkincisi de, annem çok mükemmel kadındı." Esat Paşa`nın annesi Fatma Hanım, Vezir Arif Paşa`nın oğlu Neş`et Bey ile evlenir. Fakat oğlu Esat iki yaşındayken, bugün bile az bulunan bir cesaretle, eşinden ayrılarak baba evine döner.

Tomris Hanım, büyükbabası Neş`et Bey`in mirasyedi olduğunu ima ederken, Fatma Hanım`ın ise güçlü ve olgun bir hanım olup, Mevlevilikte de yüksek bir mertebeye erişmiş olduğunu belirtiyor. Fatma Hanım`ın Üsküdar`daki Mevlevi tekkesine gömülmüş olması da bunun kanıtı.

Esat Bey, büyükbabası Gürcü Yusuf Paşa ile dayısı şair ve besteci Nuri Bey`in evinde büyür. Nuri Bey, Jön Türklere yakındır: "Bunlar gizli toplantı. Uşakları sokmuyorlar. Babam on iki-on üç yaşında, kahve götürüyor. `Müthiş bir sesi var Namık Kemal`in. O saçları kıvır kıvır, gür sesiyle `Vatan! Millet! Hürriyet!` dedikçe büyük bir çoşku alırdı beni` diye anlatırdı.

Esat Bey, Askeri Tıbbiye`den 1888`de mezun olur. Paris`te göz ihtisası yaparken Fransız Tıp Fakültesi`ni de bitirir. Yaptığı tıbbi aletlere ismi verilir. Bunlardan biri, "Oftalmoskop Esat" diye anılmakta.

Memlekete bağlılığı ve hasreti, Esat Bey`in İstanbul`a dönmesine neden olur. 1894`te Türkiye`deki ilk göz kliniğini kurar. Önce Gülhane`de, daha sonra da Haydarpaşa`da ders verir, klinik çalışmalarını sürdürür, ameliyatlar yapar. Tomris Hanım`a göre babası, bilimsel kimliği bakımından tam bir "Avrupalı" olmakla birlikte, çok da vatanserverdir. Mütarekeden sonra topladığı Milli Kongre`de, zamanın sivil toplu örgütlerinin bir araya gelmesini sağlar. 1919 yılında, Tomris hanım beş yaşındayken, konak işgalci İngilizler tarafından basılır. Esat Paşa Malta`ya sürülünce, Tomris Hanım küçük yaşta babasızlığın acısını çeker. Teyzesinin ona Paris`ten her gün yolladığı kartpostallar, onu biraz olsun oyalamak içindir. Bu sürgün, iki yıldan fazla sürer. Memlekete dönen Esat Paşa, yaşamının sonuna kadar bilim adamı olarak çalışacaktır.

Mesleki açıdan Avrupai olan Esat Paşa, Osmanlı kültürüne de çok bağlıdır. Özellikle klasik müziği çok sever. Tomris Hanım`ın çocukluğunda, zamanın ünlü müzisyenleri her hafta Esat Paşa`nın konağında konser verirler: "O meşhur Leon Hanciyan`ın bizim eve gelip çalıyorlar". Esat Paşa bu müzikte, annesi Fatma Hanım`dan aldığı tasavvuf ruhunu arıyordu belki. Hatta, müziği sevmeyip de yukarılara kaçan kızına der ki: "Kızım, çok üzülüyorum, sana Türk kültürünü tam veremedim galiba." Esat Paşa, hiçbir konuda çocuklarına baskı yapmaz:
Babamdan bir gün bir şey istedim. `Bak kızım, sen beni ikna edersen, senin dediğin olur. Ben seni ikna edersem, benim dediğim olur` dedi.

Avrupa kültüründen ve Jön Türk hareketinden aldığı eşitlik, özgürlük ve demokrasi fikirleri, annesinden aldığı tasavvuf anlayışıyla bütünleşerek onu hem demokrat, hem de halk adamı yapar. Tomris Hanım, babasının Çamlıca`daki çiftliklerinde, bahçıvan kulübesinde yemek yediğini hatırlıyor. Bir de, konağın önünden her gün "patates!" diye seslenerek geçen çocuğun küfesindeki bütün patatesleri satın aldığını. Sonradan dükkan açan patatesçi, Tomris Hanım`a, babasının sayesinde dükkan sahibi olduğunu söyler.
Esat Bey`in ilk evliliği, Paris sefiri Sdullah Paşa`nın kızı Nazlı Hanım`ladır. Dört çocuk sahibi olmalarına rağmen, eşinin hastalığından dolayı bu evlilik hüsranla sonuçlanır. Esat Paşa, on iki yıl yalnız yaşadıktan sonra, kendisinden epeyce genç, kızının deyimiyle "Yaman Çerkez" Makbule Hanım ile tanışır. Gönlünün ve evinin sultanı olacak bu hanımın sevgisi, Esat Paşa`ya "annenizle tanışmasaydım ben bir hiçtim" dedirtecektir.

Yaman Çerkez: Makbule Hanım

Makbule Hanım, 1881 yılında İstanbul`da doğar. Makbule Hanım`ın anneannesi, Rus harbinde İstanbul`a kaçan Çerkezlerdendir. Makbule Hanım`ın annesi Meyyale Hanım, Osmanlı sarayında yetişmiş bir Çerkezdir. O dönemde sarayda bir veliaht, gözdesinden çocuk sahibi olmuştur. Ama sultan olmadan çocuk sahibi olmak yasaktır. Çocuğunun öldürüleceğinden korkan anne, bir saray entrikası düzenler. Bir Çerkez çocuğunu evlat edinerek, onu büyütme kısvesi altında kendi çocuğunu da gizlice büyütecektir. İşte bu Çerkez çocuk, Makbule Hanım`ın annesi Meyyale Hanım`dır. Tam bir saray terbiyesiyle büyüyen Meyyale Hanım, Vezir Hasan Hilmi Paşa ile evlenir. Tomris Hanım`a göre, "gayet kuralcı, disiplinli, çıkarcı olmayan, müthiş idareci bir kişilikleri oluyor bu Çerkez kadınlarının."

Kaynak: İstanbul`da Hatırlamak ve Unutmak / Leyla Neyzi / Tarih Vakfı Yurt Yayınları / S:180-184

Paylaş:

İstanbul Fotoğrafları İstanbul Tarihi İstanbul Müzeleri Dini Mekanlar Tarihi Eserler İstanbul İlçeleri Daha Fazlasını Göster

SAYFAYI PAYLAŞIN

Facebook Twitter İnstagram Pinterest Mesaj Email
KAPAT

HAKKIMIZDA

Hakkımızda iletisim Yasal Uyarı Reklam Android Apple
KAPAT