Sosyal ve Ekonomik Çerçeve-3

Alan Duben & Cem Behar

İstanbul Rehberi İstanbul Yazıları Sosyal ve Ekonomik Çerçeve-3

Özellikle 1920`lerin sonu ve 1930`larda giderek artan modern apartmanlar, babalarının geleneksel mahalle hayatını reddedenlerin ihtiyaçlarına cevap veriyordu.

On dokuzuncu yüzyılın son yılları boyunca evlerdeki en önemli bir konu nesiller arası çatışmaydı, bu yaşlı neslin eski, geleneksel ve yaygın Osmanlı-İslam değerlerine karşı gençlerin Batılı olan her şeye karşı duydukları yakınlıktan doğan çatışmaydı. Bunun sonucu çoğu kere mekansal -ve çok sembolik- bir taşınmaydı. Ünlü Kiralık Konak romanında, varlıklı, fakat geleneksel bir aileye içgüveysi giren `alafranga` Servet Bey, kayınpederinin oldukça donanımlı olan evinden ayrılmak arzusundadır.

Dönem Birinci Dünya Savaşı`nın tam öncesidir. Servet Bey şöyle şikayet eder: "Şişli`de, o mükemmel ve yeni apartmanlar dururken burada göçebe halinde yaşamanın manasını anlayamıyorum"

Çoğunluk, böyle bir taşınmayı düşünemezdi bile. Şehirdeki Müslümanların hayatı İkinci Dünya Savaşı sonrasına kadar geleneksel mahallelerden devam eder. Ancak II. Meşrutiyet döneminde başlayan çatlama Birinci Dünya Savaşı`nın krizleriyle hızlanmıştır.

İnsanlar nasıl evlerde yaşıyorlardı? orta halli bir aile kendine kolaylıkla ev bulabiliyor muydu, ya konut piyasası nasıldı? Çok inişli çıkışlı mıydı? Ev sıkıntısı var mıydı? Hem sonra, insanlar yeterli oturma koşullarından ne anlıyorlardı? Birinci sorunun cevabı kolay, fakat diğerlerininki oldukça zor. Cumhuriyet öncesi İstanbul`da konut arzı konusunda çok genel bilgiler dışında pek az şey biliyoruz. 

Evler tipik olarak üçe ayrılırdı: `süflü` denilen, yani düşük kaliteli ve çoğunlukla tek katlı olanlar; `fevkani`, yani iki katlı olanlar; ve `mükellef` yani lüks olanlar. Halide Edib Adıvar yirminci yüzyıl başlarında, (aynı adlı romanında) Sinekli Bakkal mahallesini şöyle anlatır:

"Evler hep ahşap ve iki katlı. Köhne çatılar, karşıdan karşıya birbirinin üstüne abanır gibi uzanmış eski zaman saçakları." İstanbul`da bugün hala yaşayan eski mahallelerden edinilen izlenim, Halide Edip`in edindiği izlenim gibi, iki katlı fevkani ev tipinin en yaygın ev tipi olduğu olacaktır. Bu evlerin iç alanı her katta elli, altmış metrekare arasıdır, bu alan genellikle ortada sofayla ayrılan iki odada arasında bölünmüştür.

On dokuzuncu yüzyıl sonunda nüfusun mevcut ev arzı üzerine bir baskısı olmuş olmalı ki, Selim Denel İstanbul`da yangınlar sonrasında gündelik yerleşim mimarisindeki değişimleri anlatırken, ahşaptan giderek uzaklaşmanın yanı sıra binaların giderek yükselmesi, eski tip evlerin ayrılmaz bir parçası olan küçük bahçelerin ve Mark Twain`in İstanbul manzarasında çok hoşuna giden o yeşilliklerin yok olması eğilimlerinden bahsediyor.

Zamanla sınanmış alışkanlıklardan ve ailevi zevklerinden böylesine vazgeçilmesi ancak mecburiyetten olmuş olabilir. İnsan göçünün en yüksek olduğu dönem olan on dokuzuncu yüzyıl sonu ve yirminci yüzyıl başlarında, şehre büyük sayıda insan akıyordu, bunun iskan konusunda oluşturduğu baskı kuşkusuz büyük olmalıydı. 

Bunlara ek olarak, oldukça düzenli aralarla bir çıktığında tüm bir semti yok eden yangınlar konut arzını daha da düşürüyor ve binlerce insanı evsiz bırakıyordu. Bazı yangınların neden olduğu perişanlıklar oldukça iyi belgelenmiş durumdadır.

Sur içi İstanbul`unda çıkan 1908 Çırçır yangınında 1.500, 1911 Aksaray yangınında 2.400, 1911 Balat yangınında 350, 1918`in ünlü Cibali yangınında 7.000`den fazla ev tahrip olmuştu. 23 Temmuz 1911`de çıkan ve bütün gün devam eden Aksaray yangınında, basında çıkan sayılara göre 2.400 eve ilaveten, 3.000 dükkan, on beş fırın, on altı cami, üç hamam ve iki okul yanmıştı.

İskan alanında nüfus baskısının sonucunda bir yandan nüfus yoğunlaşırken diğer yandan da şehir yeni çevre bölgelere doğru genişliyordu. Ev ahalisindeki kalabalıklaşma, şüphesiz toplumun en az ayrıcalıklı kesimlerinin bu duruma karşı bulduğu tek çareydi. Birinci Dünya Savaşı sonrası İstanbul`u üzerine yapılan Pathfinder Araştırması o dönemde bu tür bir yoğunluk artışı gözlemleniyor.

Savaş sonrası, çocuklarıyla dul kalmış kadınların evleri üzerinde odaklaşan araştırmacılar şöyle diyor: 

"Her sınıf için geçerli olan konut kıtlığı bu kalabalıklaşmanın nedeni olabilir. Kesin olan, şehrin geniş alanlarının yangın sonrası harabe haline gelmesinin toplumun en fakir kesimleri üzerinde büyük bir baskı oluşturmuş olması gerçeğidir."

Bu tür bir yoğunluk artışına daha önceki yangınlardan sonra da rastlanıyor olmalıydı.
Kasab İlyas mahallesindeki evlerden yüzde on beşinde ev sahibi yerine veya ona ilaveten kiracı oturmaktaydı. İçinde bulundukları yoksulluk göz önünde bulundurulursa, Pathfinder Araştırmasında sözü edilen dulların pek çoğu da, şüphesiz, kiracıydı. Malumat sahibi bir yazar ve gazeteci olan Ahmed Mithat Efendi`nin hesabına göre, 1890 civarında İstanbul`un yerel nüfusunun yüzde onu kiralık yerlerde yaşıyordu, ancak bu iddiayı belgelendirmek sor. Yine de, yüzyıl dönümünde şehrin yerleşik nüfusunun yüzde on ile on beş arasında bir oranda kiracı olarak yaşadığını söylemek mantıksız olmaz.

İlk elden veriler olmamasına karşın, on dokuzuncu yüzyılın son çeyreği ile yirminci yüzyılın ilk çeyreği arasındaki nüfus hareketlerinden bu oranın Boğa`ın Anadolu yakasındaki yeni yerleşim merkezleriyle Pera`nın kuzeyindeki yeni semtlerde (kabaca bugünkü Taksim, Nişantaşı, Teşvikiye ve Şişli semtleri,) daha fazla olduğunu çıkarabiliriz.

Kaynak: İstanbul Haneleri, Alan Duben-Cem Behar, İletişim Yayınları, 1998, say.48-52

Paylaş:

İstanbul Fotoğrafları İstanbul Tarihi İstanbul Müzeleri Dini Mekanlar Tarihi Eserler İstanbul İlçeleri Daha Fazlasını Göster

SAYFAYI PAYLAŞIN

Facebook Twitter İnstagram Pinterest Mesaj Email
KAPAT

HAKKIMIZDA

Hakkımızda iletisim Yasal Uyarı Reklam Android Apple
KAPAT