Farklı bir sinema dilinin peşindeÇok yönlü bir sanatçı olan Ulrike Ottinger, 70li yıllarda yükselişteki Genç Alman Sineması akımının feminist kanadının en önemli temsilcilerinden birisiydi. Feminist film teorisinin akademik dünyanın ötesinde, üretim sürecinde de gündeme geldiği dönemde sıradışı ve yenilikçi filmleriyle dikkat çekmişti.
Ottinger, "Madame X: Eine absolute Herrscherin" veya "Bir Alkoliğin Portresi" gibi ilk dönem filmlerinde sinemadaki kadın temsilleri ve feminist film teorisinin öncelikli meselesi olan "bakış" kavramının üzerine gitmiş, seyircinin alışkanlıklarını zorlayan, avant-garde işlere imza atmıştır. Yönetmenin bu filmleri aradan geçen 30 yıldan uzun süreye rağmen, hâlâ orijinalliklerini korumaktadırlar.
Sinema dışında fotoğraf, resim, tiyatro ve opera alanlarında da çalışan Ulrike Ottinger`in farklı sanat dallarına olan ilgisi, ortaya interdisipliner bir film dili çıkartmaktadır. Yönetmenin filmleri absürt teatral mizansenleri veya fotoğraf karelerini anımsatan resimsel görsellikleri kadar, belgesel ve kurmaca arasında gidip gelişleriyle de farklı bir izleme deneyimi sunarlar. Ottinger kimi kurmaca filmlerinde belgesel türünden ödünç alınan tekniklere başvurduğu gibi, pek çok uzun metraj belgesel film de yönetmiştir. Özellikle Uzak Doğu`da çektiği belgesel filmler filmografisinde büyük bir yer tutmaktadırlar. Bunlardan "Sürgün Şangay" ve "Moğolistanlı Jean D`Arc" yönetmenin en önemli filmleri arasında kabul edilmektedirler.
Fotoğraf ve sinema
2-18 Haziran tarihleri arasında, Bahçeşehir Üniversitesi`nin Beşiktaş kampüsünde gerçekleşecek olan Ulrike Ottinger fotoğraf sergisi, onun çok yönlü üretim sürecinin de bir belgesi. Sergiye eşlik edecek, yönetmenin filmlerinden yapılan bir seçkiyse, Ottinger`in iki farklı alandaki işlerinin paralelliğini ortaya koyacak. Ulrike Ottinger`in ilk dönem filmlerinden "Bir Alkoliğin Portresi" belgesel ve kurmaca arasında gidip gelen yapısıyla yönetmenin filmografisi içerisinde kilit bir yere sahip. Episodik bir anlatıma sahip olan "Ucube Orlando" ise yönetmenin tiyatro ve sinema arasında kurduğu iletişim nedeniyle ayrıca önemli. "Dorian Gray`in Magazin Basınındaki Portresi"yse Oscar Wilde`ın meşhur romanından yola çıkarak, 20. yüzyıl medyası ve cinsel politika üzerine şekillenen bir taşlama. Bu üç film yönetmenin sinema dilinin feminist teoriyle ilişkisini sergilemeleri açısından ayrıca önemliler.
80li yılların ikinci yarısından itibaren belgesel filmlere ağırlık veren Ulrike Ottinger`in bu dönemindense "Sürgün Şangay" ve "Moğolistanlı Jean D`Arc" retrospektif dahilinde seyirciyle buluşacaklar. Her iki film de uzun süreleriyle meditatif bir seyir deneyimine imkân tanıyor ve yönetmenin Uzak Doğu`ya yönelik ilgisini de imliyorlar. Yine seçkide yer alan 2007 yapımı "Prater" ise Viyana`nın aynı isimli meşhur eğlence parkından yola çıkarak, şehir ve zaman üzerine sinemasal bir deneyim. Film geçtiğimiz yıl Alman Sinema Yazarları Derneği`nce En İyi Belgesel ödülüne de layık görülmüştü.
Retrospektifte ilk gösterimi Şubat ayında Berlin Film Festivali`nde yapılan, Ulrike Ottinger`in en yeni filmi "Kore Çeyiz Sandığı" da yer almakta. Film yönetmenin tanımıyla "... her yerde oluşan mega kentler ve onların çelişkili ahalisi üzerine modern bir masal. Şimdiki zamana bir yolculuk".