John Fowles’un Günce’si, yazarın yaratıcı gelişimini ve edebi başarısının perde arkasındaki karmaşıklıkları anlamamıza olanak tanır. Kitap, Fowles’un Oxford’daki öğrenciliğinden, Fransa’daki üniversitede öğretim üyeliğine ve Yunan adası Spetsai’de İngilizce öğretmenliği yaparken geçirdiği döneme detaylı bir bakış sunar. Bu süre zarfında, Büyücü adlı eserinin temellerini atmaya başlar ve ilk romanı Koleksiyoncu’nun sinema uyarlaması çekilmeye başlanır.
Fowles’un düşünce dünyası, aşk, evlilik, yaratıcılık ve başarı gibi temel temalarla derinlemesine meşguldür. Özellikle, günlüklerin sayfalarında Fowles’un kelimelerinden dökülen dürüstlük ve samimiyet, okuru yazarın düşünce dünyasına yaklaştırır. İleride eşi olacak ama tanıştıklarında evli olan Elizabeth ile yaşadığı ilişki ve evliliğe dair notlar, yazarın duygusal zenginliğini yansıtır.
Fowles’un kendi gözlemleri ve düşünceleri, dönemin sosyal ve kültürel bağlamına ışık tutar. Edebiyat dünyasındaki yerini bulma çabaları, kitabın önemli bir temasını oluşturur. Yazarın yazma süreçlerine, fikirlerine ve içsel çatışmalarına dair bu yaklaşım, güncenin okuma deneyimini zenginleştirir. Eser, günce olmasının yanı sıra henüz gelişmekte olan bir yazar ve eleştirmen, kuşbilimci ve bahçıvan, tutkulu doğa bilimci ve gezgin, sinemasever ve eski kitap koleksiyoncusu olan Fowles’u da görünür kılar.