Eski Caddebostanı ve Suadiye

Sermet Muhtar Alus

İstanbul Rehberi İstanbul Yazıları Eski Caddebostanı ve Suadiye

Kendimi bildim bileli bu Anadolu sahilindeki iskelelere vapur işler. Köprü`den, alaturka galiba on buçukta kalkan 17 numaralı Şahin vapuru, tıpkı şimdikiler gibi, Moda`dan başlayarak, Kalamış`a, Caddebostanı`na, Bostancı`ya, uğrayıp Adalar`a giderdi.

Köşkleri sahile civar olanlar, hatta olmayıp da deniz keyfi sürmek isteyen beyler, paşalar, bu vapura rağbet ederler, Kalamış`la Fenerbahçe arasına, yazlığa çıkan ecnebilerle tatlı su frenkleri de, gemiyi hıncahınç doldururlardı.

Amanın efendim, o ne madamlar, ne matmazelerdi! Arkalarda, tiril tiril markizetten ince krepdöşinden renk renk ketenden elbiseler. Kollar açık, göğüsler dekolte, bacaklar meydanda. Saçlar alaca alaca dağılmış, yüzleri pençe pençe kızarmış, tenleri dalga dalga pembelenmiş. O günlerde, bunları rüyada görene ne mutlu.

Küfür küfür esen güvertede, ayağı ayağın üzerine attılar mı etrafındakilerde ne bet kalır ne beniz; ne derman kalır ne iman. Atalar sözünün unutmayalım. En koyu mutaassıplar bile "güzele bakmak sevaptır" rey-i rezininde (sağlam düşünce) bulunmuşlar. Emini ki dünya yüzünde, çeşmiçerezin (gözle bakmanın) haram olduğunu iddia edecek ne bir kimse gelmiştir, ne de gelecektir. Bu işe o zaman da cevaz (izin) verilir ve boyuna sevba girilirdi.

Benim kanaatime nazaran, Şahin vapuruna rağbetin rükn-ü aslisini (asıl temelini), herhalde bu teyemmüm keyfiyeti teşkil ediyordu. Mesela, saçlı sakallı, enseli gövdeli, rütbeli nişanlı bir paşa efendi; yahut rical-i Mülkiye`den, münşi, katip, püredep ve nezaket bir beyefendi. Taksim bahçesine gidemez; Tepebaşı`na uğrayamaz.

Konkordiya, Kristal haddine düşmemiş. Mesirelerdan birine adımını atamaz. Mübarekin canı yok mu? Mütenasip bir kadın vücudu, güzel bir çehre, uygun kaş göz görmek murat etmez mi? Zavallıcık ne yapsın? Atlardı Şahin`e, yayılırdı bir köşeye, uzaktan, yutkuna yutkuna, seyrederdi madamları, matmazelleri.

Vapurdaki yolcuların dörtte biri Moda`ya, dörtte ikisi Kalamış`a indikten sonra, meydanda benat-ı Havva (Havva`nın kızlarıi kadınları) namına kimse kalmaz, çeneleri de bıçak açmazdı.
resim1: Şemseddin Sami`nin Caddebostan`daki köşkü)

Göztepe, Erenköy, Kozyatağı`nda oturdukları halde Kalamış`a inip orada arabaya binmekteki hikmet de galiba bu idi. Operatör Cemil Paşa`nın ihyagerdesi (ihya ettiği) olan Çiftehavuzlar önündeki meşhur Salistıra dalyanı geçildikten sonra Caddebostanı`na vasıl olunurdu. O zamanki Caddebostanı da ibretin kudreti. Aşağı yukarı kuru toprak. Ragıp Paşa`nın şatosu daha kurulmamış. Sahilde, ilkpeşin (önce) zift fabrikası, ardından Avni Paşa`nın köşkü, Sadrazam Kamil Paşazade Şevket Bey`in, Horoz Ali Paşa`nın köşkleri. Bu Horoz Ali Paşa`nın bahçesi, şimdiki plaj yeri ile cazbantlı gazinonun bulunduğu mahaldir.

Ali Paşa`ya horozluk lakabının nereden geldiğini, maalesef bilmiyorum. Hayal meyal hatırımda kalan bir nokta varsa o da şudur: Süvari kıtaatı kumandanı olan paşa, askeriye selamlık yerine gdierken, guya muzika, Namık Kemal`in "Amalimiz efkarımız ikbal-i vatandır" şarkısını güldür güldür gürletmiş ve nerhum derhal sigaya çekilerek sürgüne sürülmüş.

Caddebostanı iskelesi aynı yerde idi. Yenikapı`da, Kumkapı`da odun kayıklarının yanaştığı salaşlar vari bir şeydi. Sıcaklar basınca, iskelenin sol tarafına, biri erkeklere, üç dört yüz adım ilerisindeki kadınlara mahsus olmak üzere iki deniz hamamı yapılırdı. Bu hamamların erkekler kısmına, İsmail Efendi isminde, eski havardalardan biri bakar, kadınlarınkine, Merdivenköyü`nde oturan ve çok çocuklu Emine Hanım denilen hatun göz kulak olurdu.

Deniz hamamının başlıca müdavimi, Münif Paşazade idi. İdman Cemiyetleri İttifakı sabık reisi Ali Sami Bey biraderimiz; o zamanlar yeniden yeniye sibahate (yüzücülüğe) başlamış ve icagerdesi olan seri yüzmeye hadim (yarayan), yanları kanatlı (resim 2: Ali Sami Yen) tahta kaloşları, ilk defa burada tatbik etmişti.

Kadınlar hamamı, erkelerindekine o kadar uzaktı ki dürbün ile erkeği kadını farkedemezdi. Civarda, Sadrazam yaveri Cemal Paşa`nın, Şemseddin Sami Bey merhumun ve doktor Celal İsmail Paşa`nın köşklerinden gayri belli başlı bir ev hatırıma gelmiyor. Cami ise daha ne kadar sonra yapıldı.    

Bağdat Caddesi denilen şimdiki asfalt yolun hali de allahlıktı. Caddenin fecaatine öküz arabaları bile tahammül edemez, sapacak kestirme yol arardı. Güzergah yukarı doğru biraz daha takip edilince, şimdi Şaşkınbakkal denilen, halbuki o zamanki ismi Bolderos olan ağaçlıklı mahalle ayak basılırdı. Burası, yerli Hıristiyanların gözbebeği bir yerdi. Ağaçların altındaki kuytu kahvede laterna sesi eksik olmaz, beş kişi bir araya toplanınca kasap oyunu da nihayet bulmazdı.

Suadiye civarına Domuzdamı denildiği iyice hatırımdadır. Vaktiyle burada cins-i hınzır (domuz cinsi), kesretle (çok) üretilir ve yağlı olduklarından, Galata`da, Domuz Sokağı`ndaki kasaplar, en evvel buraya başvurularmış. Havali o zaman, aksa-yi bait (uygarlıktan uzak) ve eski tabirle, arazi-i vasia (geniş arazi). Ne in vardı ne cin! Ne hayvan geçerdi, ne kervan!

Hala yerinde duran ebenin köşkü dedikleri bina göze çarpar. Gazeteci Mihran çatanasıyla gelip gider. Şimendifer direktörü Hügnen`in malikanesi ise daha meydanlarda yok. Sadi Bey`in meşhur  alim ve dillere destan donanma geceleri müstesna, bu caniplere gerek yayan gerek araba ile ayak basılmaz, (resim 3: Ragıp Paşa Köşkü) 
baharlarda avcılar dolaşır, Tanrı`nın günü tütün kaçakçılarıyla mekik dokurdu.

Zürriyete ermek maksadıyla civardaki devletliden toprak alacaklar yahut İçerenköyü`ndeki şarapçı Tomson`dan eski şarap tedarik edecekler, bazan buralardan mürur ve ubur ederlerdi (gelip geçerlerdi).
Esna-yi rahta (yolda giderken) gözler kapanır, çeneler kilitlenir, taşlar çukurlar arasında, yasabur çeke çeke dokuz doğurulurken yaşlılardan biri kerameti savururdu:

-Eski zamanın tahtırevanı olsaydı da bineydik!
Seraskerzadenin Başıbüyük`te çiftlik kurmaya kalktığını duyanlar küçük dillerini yutarlarken pişkin kimseler imdada şitaban olmuşlar. (yetişmişler) ve:

-Zengin arabasının dağdan aşırır; züğürt düzlükte yolunu şaşırır! naam darbımeseli söyler söylemez, bu yufka akıllıları habtetmişleridir (susturmuşlardır)
Akşam, 9 Temmuz 1931

Kaynak: Masal Olanlar / Sermet Muhtar Alus / İletişim Yayınları

Paylaş:

İstanbul Fotoğrafları İstanbul Tarihi İstanbul Müzeleri Dini Mekanlar Tarihi Eserler İstanbul İlçeleri Daha Fazlasını Göster

SAYFAYI PAYLAŞIN

Facebook Twitter İnstagram Pinterest Mesaj Email
KAPAT

HAKKIMIZDA

Hakkımızda iletisim Yasal Uyarı Reklam Android Apple
KAPAT