Şehirde Bir Vaha-II

Leyla Neyzi

Üçüncü Dünyalı Yardıma Koşuyor

1989`da İstanbul`a gelen Ian Sherwood, yıllarca kapalı olan, harap ve yağmalanmış kilisenin anahtarını bile bulmakta güçlük çeker. Sherwood kiliseyi şehre tekrar kazandırmak için çabalarken, Körfez Savaşı sonrası Kuveyt`ten ayrılıp, Sri Lanka`ya da dönemeyen bir grup Tamil göçmeniyle tanışır. Zor durumda olan bu göçmenler için kilise bir sığınak olur. Bu göçmenler, kilisenin tamirinde ve bahçesinin canlandırılmasında emek verirler.

Kırım Kilisesi tekrar şenlenerek 1991`de açılır. Ian Sherwood, ayinlerde görülen "Üçüncü Dünya" renkliliğinin yeni olmayıp, Anglikan kiliselerinin İngiltere`nin sömürge döneminden itibaren kozmopolit bir cenaate hizmet verdiğini söylüyor. Önceleri Britanya adalarındaki İskoç, İrlandalı, İngiliz gibi değişik cemaatleri temsil eden kilise, koloniler çoğaldıkça İngilizce konuşan fakat britanya adalarından olmayan yeni cemaatler kazanmıştır.

Kırım Kilsesi, göçmenlere yardım konusunda da faal. Ian Sherwood`a göre, bu da yeni değil. Osmanlı döneminde Anglikan kilisesinin veba salgınında yardım çalışmaları yaptığını, esir pazarlarından esir satın alıp azat ettiğini anlatıyor.

İnsan Merkezli Yaşam

Kilisesi`nin ingilizce konuşan cemaati artık mahallede yaşamıyor. Ama kilise, yerli mahalleli ile de ilişkiler kurmakta. Ian Sherwood, İngiltere dışında bulunan kiliselerin bir "İngiliz kulübü" olmaktansa, içinde bulundukları dünyayla bütünleşmeleri gerektiğine inanıyor. Bu çabada gündelik yaşamın ayrıntılarının önemini vurguluyor:

Komşular bahçenin bir vaha haline geldiğini fark ettiler. "Ağaçlara çamaşır ipi gerebilir miyiz?" dediler. Altı çocuğuyla ufacık bir dairede oturan bir kadın için bu önemli. Mahalleyi bahçeye getiren bir bağ bu çamaşır ipleri. Suni olarak düzenlenmiş kusursuz bir bahçeyi kim ister?

Sherwood`a göre toplum, çokrenkli ve çoksesli olmalı. Farklı cemaatlerin birlikte yaşadığı bir mahalle ve şehir kültürü tarihsel olarak zaten var İstanbul`da:

İstanbul, tarihsel anlamda, Avrupa şehirlerinden fersah fersah ilerde. Avrupa şehirlerinde bugün övünç kaynağı olan ve batıyı simgeleyen kozmopolit şehir kültürü, İstanbul`da her zaman vardı. Bu sokakta da sürekli bir hareketlilik var. Kahvede oturanlar, atölyelerde çalışanlar, evlerde yaşayanlar. Gece bahçede oturduğumda, yalnız insan sesi işitiyorum. Hiç durmadan top peşinde koşan çocuklar, birbirine seslenenler. Modern şehrin ortasında bu kadar insan merkezli yaşam az bulunur.

Ian Sherwood, Beyoğlu`na fazlasıyla nostaljik yaklaşıldığını söylüyor:
19. yüzyılın sonlarında burada yaşayan bir rahip, mektuplarında karanlık sokaklarda bir adamın öldürüldüğünü anlatır. belki esiden Doğan Palas`ın kapıcıları beyaz eldiven giyiyorlardı. Ama sokaktaki yaşamın şimdikinden çok farklı olduğunu sanmıyorum. Tabi Anadolular çoğaldı. Bugünkü politize edilmiş din ile her zaman çok hafif bir elbise gibi giyilen Türk müslümanlığı arasında ilişki kuramıyorum. Lailkik de neredeyse bir din olmuş. Böylece toplum donuklaşıyor ve doğal evrimini yaşıyamıyor. Şehirler, Osmanlı döneminde vakıflar tarafından inşa edilmiş camiler, hastaneler, okullar, yetimhanelerle bezenmiş. Örneğin Edirne`de büyük bir akıl hastanesi kurulmuş. Keşke bu geleneksel kurumların sürekliliği sağlabilmiş olsaydı.

Sherwood`a göre, Türkiye, laik ve İslamcı ideolojilerden modern anlamda faklılıkların kabullenildiği çoğulcu bir topluma doğru yol almanın sancılarını yaşıyor. "Türkiye`nin böyle bir geleceği olacağına güvencim olmasa, bugün burda yaşıyor olmazdım" diyen Sherwood şimdilik, İrlanda`nın yeşiline, yaratmış olduğu İstanbul yeşilliğini tercih etmekte.

Kaynak: İstanbul`da Hatırlamak ve Unutmak / Leyla Neyzi / S: 31-32-33 / Tarih Vakfı Yurt Yayınları

Paylaş:

İstanbul Fotoğrafları İstanbul Tarihi İstanbul Müzeleri Dini Mekanlar Tarihi Eserler İstanbul İlçeleri Daha Fazlasını Göster

SAYFAYI PAYLAŞIN

Facebook Twitter İnstagram Pinterest Mesaj Email
KAPAT

HAKKIMIZDA

Hakkımızda iletisim Yasal Uyarı Reklam Android Apple
KAPAT